siz bilemediniz;
benim dünyam bambaşka.
her akşam bir odada otururum tek başıma.
ben aslında yoğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ben aslında yoğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Salı, Ekim 12, 2010
Perşembe, Ekim 07, 2010
game theory
tonight began with anything dıbıdıbıdıp.
eveet kendi oyunumda kendim yenildim şu an. uzun zamandır meraklar içerisindeydim neden hiç yazma hissiyle dolup taşmıyorum diye. az önce güldenin komedili blogunu okurken fark ettim. daha doğrusu haticenin blogunu fark etmemle başladı bu yarım saatlik süreç. onu bir güzel izlemeye aldıktan sonra komedili blog okuma safhasında buldum kendimi. pek bir eğlendim doğrusu. gülden döktürmüş son zamanlarda, hızına yetişemez olmuşum. eferim gülden, takdirlerimi kazandın az önce. inanmazsınız yazılarda ismim geçtikçe daha bi okuyasım geldi. oturdum okuma yapmam gerekirken ben yine blog okudum. bu da bi çeşit okuma dedim kendi kendime. evet, daha ikinci haftadan başladım pff. sonra hüzünlü bloglara geçiş yapmışım yanlışlıkla. nasıl oldu ben de anlamadım. birden açılıverdi sayfalar. kim tıklamışsa linklere tövbeee. e açılmışken okumamak olmaz tabi. bayadır da takip etmiyormuşum, onu fark ettim. ama tatile çıkarmıştım beynimi, olsun o kadar. tatil bitmiş, kış gelmiş. götüm donuyo burada, beynim tatile çıkmış! yek yaa! gelsin de hep beraber donalım. sonra beraber yanarız nasılsa. dimi? ivit.
eveet diyeceğim o ki garip süreçler içindeyiz vesselam. nasıl çıkarız bilemem. bilirim de bilmem. mutluyduk yaa noldu? nooldu yani? kim açtı o blogları yine? kim okuttu bana yareeebbiim kiiim? yenildim mi şimdi yine? evet, yüzümü buruşturdum. ben bu dönem çok güzel dersler aldım. bi de okulum uzadı sanırım. ne biçim bi okulda okuyorum yarebbim. politikacıya evrim dersi aldırmıyolar. ne güzel dinlicektim, tırtıllar falan, yarasa uzmanları. seks, seks ve seks. bir sonraki konuya başlayamadan bir dönem daha kapandı hayatımda. oha saat kaç buçuk olmuş.
eveet kendi oyunumda kendim yenildim şu an. uzun zamandır meraklar içerisindeydim neden hiç yazma hissiyle dolup taşmıyorum diye. az önce güldenin komedili blogunu okurken fark ettim. daha doğrusu haticenin blogunu fark etmemle başladı bu yarım saatlik süreç. onu bir güzel izlemeye aldıktan sonra komedili blog okuma safhasında buldum kendimi. pek bir eğlendim doğrusu. gülden döktürmüş son zamanlarda, hızına yetişemez olmuşum. eferim gülden, takdirlerimi kazandın az önce. inanmazsınız yazılarda ismim geçtikçe daha bi okuyasım geldi. oturdum okuma yapmam gerekirken ben yine blog okudum. bu da bi çeşit okuma dedim kendi kendime. evet, daha ikinci haftadan başladım pff. sonra hüzünlü bloglara geçiş yapmışım yanlışlıkla. nasıl oldu ben de anlamadım. birden açılıverdi sayfalar. kim tıklamışsa linklere tövbeee. e açılmışken okumamak olmaz tabi. bayadır da takip etmiyormuşum, onu fark ettim. ama tatile çıkarmıştım beynimi, olsun o kadar. tatil bitmiş, kış gelmiş. götüm donuyo burada, beynim tatile çıkmış! yek yaa! gelsin de hep beraber donalım. sonra beraber yanarız nasılsa. dimi? ivit.
eveet diyeceğim o ki garip süreçler içindeyiz vesselam. nasıl çıkarız bilemem. bilirim de bilmem. mutluyduk yaa noldu? nooldu yani? kim açtı o blogları yine? kim okuttu bana yareeebbiim kiiim? yenildim mi şimdi yine? evet, yüzümü buruşturdum. ben bu dönem çok güzel dersler aldım. bi de okulum uzadı sanırım. ne biçim bi okulda okuyorum yarebbim. politikacıya evrim dersi aldırmıyolar. ne güzel dinlicektim, tırtıllar falan, yarasa uzmanları. seks, seks ve seks. bir sonraki konuya başlayamadan bir dönem daha kapandı hayatımda. oha saat kaç buçuk olmuş.
bunlar çağrıştı:
aylaktım nooldu,
ben aslında yoğum,
değişmemek,
gülden the desperate :),
his-siz-lik,
lan?,
mutluluk,
öpücük balığı,
özeleştiri,
piç olmak lazım şu hayatta,
şarkı,
uyku yazıları
Pazartesi, Temmuz 26, 2010
the things that we cannot talk
bazen - hayır uyuyamazsın. düşüncelerin, hesaplaşmaların ele geçirir seni, rahat bırakmazlar. hepsi senin suçundur, bilirsin. onlar da bilirler. suçlarlar seni bu olduğun için, zor gelir onlara dayanmak. sense kızarsın kendine belki ama suçlamayan tek canlı sensindir kendi tabiatında. düşünceler düşünceleri çağırır, korkmazsın kendinden. hep yaparsın; yine yaparsın. tekrarlar durursun zihninde her-bir-kelimeyi. seni birken bin yapan, binken bir yapan her-bir-kelime! durduramazsın kendini artık. düşüncelerin akar hesaplaşmaların çığ gibi büyürken kalbin öyle bir hızlanmıştır ki nefesin kesilir bir anda. söylemişsindir seni uyutmayan her-bir-cümleyi. olay bu ya anlamışlardır kalp ritminin nedenini. söylenecek her cümleye zihnin kapanmıştır artık, duymaz olursun hiç-kimseyi. sen hesaplaşmışsındır artık, bırakırsın onları kendi yüzleşmelerine. kalbin git gide ağırlaşır ama rahatlayamamışsındır bir türlü. bir bakarsın ki kendine öfke dolmuşsun yine. kendi kendine hesaplaşmak yetmemiştir sana, daha fazlasını istersin. kalbin hızlanır yine dum dum - dum dum. gören gözler istersin, duyan kulaklar ve hisseden eller. dum dum - dum dum. onlar da hissetsin. bir sigaralık periyotlarla sana ne olduğu sorulmasın istersin artık. iyi değilsen bile sorulmadığında iyi olacağın bilinsin istersin. her yeni soru yeni bir kızgınlık demektir çünkü. korkarsın çünkü, kendinden. cevap vermezsin. kalbin daha hızlı atmaya başlar dum dum dum - dum dum dum. konuşacağız, dersin kendi kendine, bunu da konuşacağız bir gün. o gün gelir mi bilmezsin. olsun, gece sana kanat gerer, alır karanlığının içine hapseder. her yeni gece yeni bir hesaplaşma demektir çünkü. onlar arkalarını dönünce başlar yine düşünceler akın etmeye. ritm hızlanır dum dum dum dum dum. konuşma artık dur, dersin, duymaz kimse seni içeride. kalp atışlarını her bir uzvunda hissedersin
- ama konuşamazsın.
- ama konuşamazsın.
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
gece,
hesaplaşmalar,
kelimeler,
konuşamadıklarımız,
konuşmak,
korku,
monolog,
uyku,
uyku yazıları,
yazmak
Pazar, Haziran 06, 2010
we all need to be more content with less
..
sana dokunurken ellerim
içimden tek-bir-şey diledim
içimden, olmayacak tek şeyi diledim
tek-bir-şey-di dileğim
ne de heyecanla çarp-mış-tı!
kapanıyor gözlerime dünya
tuttum ve hapsettim
hapsettim bir sandığa
böylece benimle-idi-
hep yanımda
sandık açılınca gerçek olacaktı
sandık açıldı
gerçek olmadı
dışarı bile çıkmadı
dışarı kadar çıkamayacak-idi-
korkutucuydu çünkü
o kadar korku verici-idi- ki
zamanım doldu
daha azıyla yetindim hep
ama zamanım doldu
bir ömrümü yalnızca...
...geçirebilirdim
hep bir şeyler vermeye çalıştım sa-na
korku değildi yalnızca..
..
sana dokunurken ellerim
içimden tek-bir-şey diledim
içimden, olmayacak tek şeyi diledim
tek-bir-şey-di dileğim
ne de heyecanla çarp-mış-tı!
kapanıyor gözlerime dünya
tuttum ve hapsettim
hapsettim bir sandığa
böylece benimle-idi-
hep yanımda
sandık açılınca gerçek olacaktı
sandık açıldı
gerçek olmadı
dışarı bile çıkmadı
dışarı kadar çıkamayacak-idi-
korkutucuydu çünkü
o kadar korku verici-idi- ki
zamanım doldu
daha azıyla yetindim hep
ama zamanım doldu
hep bir şeyler vermeye çalıştım sa-na
korku değildi yalnızca..
..
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
dilek,
duy beni,
korku,
monolog,
oyun,
öpücük balığı,
şarkı,
şişli,
tercih meselesi,
uyku yazıları,
uzak
Çarşamba, Mayıs 26, 2010
what can i do sometimes
hayat burada hep aynı,
zaman hiç değişmiyor.
oysa ki zaman değişirdi eskiden.
sanki yüzyıllar geçmiş üstünden.
eskimişim.
eskiden daha çok yanardı canım.
halbuki şimdi daha çok acımalı her yanım.
bu seferki çok daha ağır ama o kadar yaralamıyor, hay aksi..
..
zamana dönüp bakınca diyorum ki hiçbir şey değişmemiş şu son bir yıldır hayatımda. herkes yine aynı herkes. her şey yine aynı her şey. hislerimiz bile değişmemiş, biraz azalmış biraz çoğalmış hepsi o kadar. başladığımız noktadayız yine yeni yeniden. does it matter? 'her şey iyi olacak' diyen şarkılar dinlerdik eskiden. 'song to say goodbye' dinliyoruz şimdi. zaman bize ne katmış ki, değiştiremedikten sonra?
zaman hiç değişmiyor.
oysa ki zaman değişirdi eskiden.
sanki yüzyıllar geçmiş üstünden.
eskimişim.
eskiden daha çok yanardı canım.
halbuki şimdi daha çok acımalı her yanım.
bu seferki çok daha ağır ama o kadar yaralamıyor, hay aksi..
..
zamana dönüp bakınca diyorum ki hiçbir şey değişmemiş şu son bir yıldır hayatımda. herkes yine aynı herkes. her şey yine aynı her şey. hislerimiz bile değişmemiş, biraz azalmış biraz çoğalmış hepsi o kadar. başladığımız noktadayız yine yeni yeniden. does it matter? 'her şey iyi olacak' diyen şarkılar dinlerdik eskiden. 'song to say goodbye' dinliyoruz şimdi. zaman bize ne katmış ki, değiştiremedikten sonra?
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
biz,
değişmemek,
gülden the desperate :),
korku,
melik the desperate :),
öpücük balığı,
şarkı,
uyku yazıları
Perşembe, Mayıs 06, 2010
reply to all
bu ara hayatımda hep bu olsun istiyorum: reply to all. verdiğim cevapları herkes anlasın istiyorum, herkes üstüne alınsın istiyorum. hayat hep ağzımdaki şarap tadında olsa keşke. dönüp dolaşıp geldiğim 'kürkçü dükkanı' artık kürkçü dükkanı olmasın istiyorum. yanaklarım al al olup içimdeki coşkuyu bastıramazken birisi gözüme derdini, sıradanlığını anlatmak için değil susmak için baksın en içten haliyle. birisi oynadığım oyunlara 'sen iyi oynayamıyorsun' diye yaklaşmasın bi kere de.
reply to all: ben oyunların alasını hepinizden iyi biliyorum. hepinizden iyi de oynadım zamanında. şimdi 'iyi' dediğiniz oyunu 'iyi' dediğiniz taktiklerle oynamıyorsam vardır elbet sebebi, sormayın niye. zaten sormuyorsunuz da bilesiniz istedim. sizin aklınıza gelmez sorular sormak. ha belki bir gün aklınız başınıza gelir de merak edersiniz neden niye, ha olur da sorarsınız neden niye, ha o zaman cevap veririm orası ayrı. belki de vermem belli mi olur, hayatımı yokuşa sürüklemiş olacaksınız ne de olsa o zamana kadar. 'seni seviyorum'larınız işe yaramaz hale gelecek o zaman, ben artık bu duruma üzülmüyor olacağım.
amaaan gerisini niye yazıyorsam, rahatladım ya o bana yeter.
haydi iyi geceler.
bunlar çağrıştı:
ben aslında varım,
ben aslında yoğum,
oyun,
öpücük balığı,
uyku yazıları,
uzak
Perşembe, Nisan 01, 2010
i won't die
şu an ölsem üzülmem mesela.
insanlar niye yazı yazmıyor hiç?
mhh yazsalar da okusak hmm..
insanlar niye yazı yazmıyor hiç?
mhh yazsalar da okusak hmm..
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
duy beni,
melik the desperate :)
Pazar, Mart 07, 2010
it's cold outside
şu hayatta en sevdiğim şeylerden biri ankara'daki balkonda sigara içmek.
gecenin önemi var
soğuğun önemi yok.
hava yine kararmış, ben yine sigara içerken düşünceler alemine dalmışım.
(-yine düşün bir şeyleri, durmadan düşün.)
(-aman eksik kalmasın.)
neyse..
şey düşünüyorum o anda da; olay bu ya, sihirli bir gücüm olsa ne yapmak ister idim acep. bu düşünceye de cv yazma konusundan gelmiştim, şu an hatırladım. düşünce zincirleri, çağrışımlar pek bi yahşi bizim ailede. bu daha çok merve'de göze çarpar, bense içimde tutarım. o yüzden de az zıplarım. zıplarsam da merve'yle zıplarım. çünkü o da zıplar, hiç sormaz neden zıplıyoruz diye. başka herkes sorar. bi o sormaz.
off bu soruyu mero'ya sormak geldi aklıma şimdi, de uyuyor allahtan mışıl mışıl. bir başlarsa hayal dünyası durmaz onun. lost room oluruz. kayboluruz.
o anda babam geldi balkona. önce mutfağa, sonra balkona.
"ben cumartesi günü işte bu halde balkonda sigara içerken hasta oldum." dedi zatürre babam. "benim odamda içebilirsin istersen. hem pencere de açılıyor, onu da açabilirsin" dedi.
"üstümdeki yeterli babacım, üşümüyorum" dedim üşüdüğümün bilincinde.
"hava soğuk." dedi gitti. sonra geri geldi. tekrar aynı konuşmayı yaptık. ben gönlü olsun diye sigaramı söndürdüm, içeri girdim.
o, o balkonda sigara içmenin keyfini bilmiyordu.
ben biliyordum.
ben, üşümemenin yeterli olmadığını bilmiyordum.
ama o biliyordu.
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
dialog,
hoppaa,
konuşmak,
mero,
mırik,
sigara,
uyku yazıları
god-like
eğer sihirli bir gücüm olsaydı, onun insanların hislerini bilmek ve yönetmek olmasını dilerdim.
hayat çok kolay olurdu o zaman, çok da eğlenceli olurdu.
toplumu çiftlere ayırıp birbirlerine aşık ederdim, ohh kimse de kimseye karışmazdı. herkes ayrı bi mutlu olurdu.
sinirli insan kalmazdı dünyada.
para kazanmak zorunda da kalmazdım.
kim bilir belki de şu an içinde bulunduğum tek bir ilişki bile benim olmazdı artık.
mmh belki de daha güzel olurmuş meğersem, öyle diyorlar içimden..
bir de bazen - zaman zaman - sık sık - bazen her daim - her gece mesela - hafızamı kaybetmeyi diliyorum.
ama korktuğum tek nokta öss'ye tekrar girmek durumunda kalıp da soruları yapamamak. hafızamı kaybediyorum ya hani, tümden mi gitse acaba matematik falan da mı hatırlayamasam, yoksa sadece anılarım mı gitse? bunun bir yolunu yordamını bulsam hazırım valla.
hem tümden gidecekse 'bu yaştan sonra okunmaz' diyip para kazanmak zorunda da kalmam.
"golden middle of that heavenly road
that I’ve heard is laying
somewhere in this world"
hayat çok kolay olurdu o zaman, çok da eğlenceli olurdu.
toplumu çiftlere ayırıp birbirlerine aşık ederdim, ohh kimse de kimseye karışmazdı. herkes ayrı bi mutlu olurdu.
sinirli insan kalmazdı dünyada.
para kazanmak zorunda da kalmazdım.
kim bilir belki de şu an içinde bulunduğum tek bir ilişki bile benim olmazdı artık.
mmh belki de daha güzel olurmuş meğersem, öyle diyorlar içimden..
bir de bazen - zaman zaman - sık sık - bazen her daim - her gece mesela - hafızamı kaybetmeyi diliyorum.
ama korktuğum tek nokta öss'ye tekrar girmek durumunda kalıp da soruları yapamamak. hafızamı kaybediyorum ya hani, tümden mi gitse acaba matematik falan da mı hatırlayamasam, yoksa sadece anılarım mı gitse? bunun bir yolunu yordamını bulsam hazırım valla.
hem tümden gidecekse 'bu yaştan sonra okunmaz' diyip para kazanmak zorunda da kalmam.
"golden middle of that heavenly road
that I’ve heard is laying
somewhere in this world"
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
ben biraz malım galiba,
dialog,
hoppaa,
lan?,
tercih meselesi,
tuvalet anıları,
uyku yazıları,
wine not cupcake
Salı, Mart 02, 2010
seduce me once again
hayat ne garip aksi. tam düşünüldüğünün tersi gibi. hayatın özelliği zaten garip olması. tüm sıradanlıklar aslında bize hayatın garip olduğunu düşündürten. şu şununla tanışmış, bu bununla yatmış, o seni anlamış. zaten olması gereken şeyler bunlar, neden garipsiyoruz ki sanki.. evet tek sistem evren, evet oksijen sistemin bir parçası. oksijeni nasıl sadece bir eklenti olduğundan sistemin dışına atamazsan, hayatındakileri de kendinden dışarı atamaz insan. ancak, onları kendinden dışlayamaması demek değildir ki onların varlığı diğerlerinin yokluğudur. gerçeklik tam da bu işte. ya da rüya ne derseniz adına. sadece insanların, zamanın doğrusal değil; döngüsel ya da (mesaj takviyesiyle açıklama babında) çekirdeğin etrafındaki elektron bulutları gibi olduğunu kabullenmeleri gerekli.
..
zaman döngüsel değildi ama neydi?
..
zaman hava gibi bir şey. havanın geçmişi var mı ya da geleceği? hava gitmiş mi mesela? geri gelecek mi?
havaya karışsak mesela, buhar olup uçsak. hava bizi zamana taşısa, biz havada yok olsak, hava bizde yok olsa..
paralel evrenler arasında geçiş yapabilsem mesela. burada içime döndüm tekrar, evet. ama gidebilmemin amacı geri gelebilmek olsa. hiç durmazdım ki o zaman. çünkü insanın durmak isteyeceği bir hayat olamaz asla.
..
çok eşlilik demişken; wine not cupcake? hı, neden olmasın ki? neden yapamayalım? bu soruya cevap vermeye başlamak çok kolay. çünkü yapmamak için binlerce sebep bulursun. hepsinin altında yatansa tek bir sebep: suçluluk duygusu. ama neden 'bir'ine karşı hislerin varken 'iki'ncisi yasak? neden 'iki'ncisi olmasın? diğerini bu neden rahatsız etsin ki? sen yine sensin, o yine o, diğeri yine diğeri. sadece sen daha zenginsin artık.
''zenginlik değil bu, aldatmak.''
..
genellikle anlamak sorundur anlaşmak yerine. insanlar anlamazlar ancak anlaşırlar. bu durumda herkes mutludur. pek de bir sorun çıkmaz ortaya. sonra anlayan birilerini bulursun. anlaşırsın da.
o her zaman bir ihtimaldir çünkü. ihtimallerse güzeldir.
bir de başka türlü anlaşmazlıklar vardır. anlarsın ama anlaşamazsın. 'ne güzel anlaşamıyoruz!' demiş adamın biri, o yaşlanmış ama tutkulu gözleriyle. ne güzel de söylemiş! anlaşamamak anlamamaktan da kötü.
..
işte hayatımın bir yarısı böyle geçiyor. diğer yarısı da diğer türlü. kadın farkında olmadan çok doğru bir şey söylemiş, tam da şu an fark ettim. hayatım boyunca yapmaya çalıştığım şey birinci türü ikinci türe çevirmekti. hayır yanlış oldu. yaptığım şey bu. yapmaya çalıştığım şey bambaşkaydı.
..
o halde: durmak var, yola devam!
Julia Child olmak kolay olacak.
şimdi sormam gereken tek bir soru kaldı:
peki sen aldatır mıydın?
..
zaman döngüsel değildi ama neydi?
..
zaman hava gibi bir şey. havanın geçmişi var mı ya da geleceği? hava gitmiş mi mesela? geri gelecek mi?
havaya karışsak mesela, buhar olup uçsak. hava bizi zamana taşısa, biz havada yok olsak, hava bizde yok olsa..
paralel evrenler arasında geçiş yapabilsem mesela. burada içime döndüm tekrar, evet. ama gidebilmemin amacı geri gelebilmek olsa. hiç durmazdım ki o zaman. çünkü insanın durmak isteyeceği bir hayat olamaz asla.
..
çok eşlilik demişken; wine not cupcake? hı, neden olmasın ki? neden yapamayalım? bu soruya cevap vermeye başlamak çok kolay. çünkü yapmamak için binlerce sebep bulursun. hepsinin altında yatansa tek bir sebep: suçluluk duygusu. ama neden 'bir'ine karşı hislerin varken 'iki'ncisi yasak? neden 'iki'ncisi olmasın? diğerini bu neden rahatsız etsin ki? sen yine sensin, o yine o, diğeri yine diğeri. sadece sen daha zenginsin artık.
''zenginlik değil bu, aldatmak.''
..
genellikle anlamak sorundur anlaşmak yerine. insanlar anlamazlar ancak anlaşırlar. bu durumda herkes mutludur. pek de bir sorun çıkmaz ortaya. sonra anlayan birilerini bulursun. anlaşırsın da.
o her zaman bir ihtimaldir çünkü. ihtimallerse güzeldir.
bir de başka türlü anlaşmazlıklar vardır. anlarsın ama anlaşamazsın. 'ne güzel anlaşamıyoruz!' demiş adamın biri, o yaşlanmış ama tutkulu gözleriyle. ne güzel de söylemiş! anlaşamamak anlamamaktan da kötü.
..
işte hayatımın bir yarısı böyle geçiyor. diğer yarısı da diğer türlü. kadın farkında olmadan çok doğru bir şey söylemiş, tam da şu an fark ettim. hayatım boyunca yapmaya çalıştığım şey birinci türü ikinci türe çevirmekti. hayır yanlış oldu. yaptığım şey bu. yapmaya çalıştığım şey bambaşkaydı.
..
o halde: durmak var, yola devam!
Julia Child olmak kolay olacak.
şimdi sormam gereken tek bir soru kaldı:
peki sen aldatır mıydın?
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
çay muhabbeti,
hayat,
monolog,
sigara,
tercih meselesi,
wine not cupcake
Çarşamba, Şubat 10, 2010
then i see you standing there
"Daha yakın olsak keşke" diyordu karanlığa doğru. "Daha yakın olabilsek 'o'nunla.."
'O'nun içini dolduran insanların gelip geçiciliği miydi onu üzen, yoksa hep yanlış 'o'lar bulması mıydı kendine? Bilmiyordu. Soruların ikinci yarısının tehlikesini kavradı birden. 'O' soruların ikinci kısımlarını ona yöneltirken bir oyun başlatmamış mıydı aslında? En sevdiği şey de bu değil miydi zaten? Birinci kısmı yaratmak yaşam sebebi olmuştu artık onun için, 'o'nların gelip geçiciliğine üzülerek. Hep üzülürdü buna. Sevecek birkaç insan yeterdi ona. Sevmemesi için bir çoğu bekliyordu zaten dışarıda.
Birisi soruların birinci kısmında yaşadı hep. Diğeriyse ikinci kısımla sonsuz mutluluğu seçti. İlginçtir ki artık yer değiştirmiş gibiler. Zaten sık sık birbirlerinin kısımlarına müdahale ederlerdi ama bu seferki birazdan fazlası.
"Keşke daha yakın olabilsek.."
"Keşke uzaklıklar gerçekten ayırabilse bizi. İşte o zaman belki de.."
Hayır. 'O' yine değişecekti. Bundan kaçışı yoktu artık onun. Çünkü bundan sonraki hayatını tercihlere bırakmıştı o.
..
Her geceki hissiyle uykuya daldı bunları düşünürken. Rüyasında 'o'nları gördü. 'O'nların hiçbiri birbirinin konumunu almamıştı. Yer değiştirmek gerçek hayatta olurdu sadece. Bunu biliyordu. Ama 'o'nlar bilmiyordu. Hepsi ayrı yerlere dağılmış, onu her yerinden tutup farklı yönlere doğru çekiyorlardı. Herkes acı derdi buna, arada kalmışlık, sıkışmışlık derdi. O demiyordu. Bu bağların arasında hayatta kalabilmeyi, denge kurabilmeyi ve nefes aldığını hissetmeyi seviyordu o çünkü. O bunu hep anlatmaya çalıştı, 'o'nlar bunu çoğu kez anlamadılar. Bu yüzden anlatmayı bıraktı. Şimdi daha mutlu.
Rüyadaki 'o'nlar. Ta kendileri. En özelleri, en güzelleri. Herkes orada, dört bir yanında. Rüyada mutlu. Bir tek rüyada mutlu. Çünkü insanlar bir tek rüyada mutlu olurlar. Bunu biliyordu, belki bir de diğeri. Ama 'o'nlar bilmiyordu. Bu yüzden 'o'nlar hep mutsuz oldular. Bu yüzden sadece gelip geçtiler.
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
melik the desperate :),
uyku yazıları,
uzak
Perşembe, Ocak 28, 2010
i see i don't know why there's something else
son üç gündür yediğim çikolataların, pastaların, tatlıların, şekerlerin haddi hesabı yok, içtiğim çaylarsa düşüşte yine..
..
bugün müdür beni sevmiyor diye çok üzüldüm nedense. halbuki adam seni ne yapsın, seni sevip sevmediğine dair bir fikir bile oluşturmamıştır muhtemelen. başarısızlık korkusu bu mu yoksa? başarılı olmak müdüre kendini sevdirmek mi ya da? neyse ben elimden geleni yapıyorum nasılsa, ömer faruk beni sevmese kaç yazar..
..
staja başladım ben. çalışıyorum, bir hayli olmasa da. aynı böyle sokakta, orada burada, evde, okulda gördüğümüz insanlar gibi çalışıyorum. çok garip bir duygu. okul yokmuş gibi sanki. sabah kalkarsın 7'de, kahvaltını yaparsın evinde, sonra iştesin. akşam 5'e kadar çalışırsın. sonra eve gelip o kurduğun ve artık düzenli olan hayatının bir parçası olarak saat 7.30'da akşam yemeğini yersin. sonra geçersin bilgisayarın başına. maillerini kontrol edersin. arkadaşlarınla sohbet edersin biraz. saat olur 10. sonra bir bölüm dizi kalmıştır belki iki gündür izleyemediğin uykusuzluk yüzünden. onu izlersin sonra. ama bir geceye bir bölüm dizi düşer sadece, daha fazlasını beynin ve gözlerin kaldırmaz, hani çalışıyorsun ya. dizi bitince de -çoktan esnemeye başladığın için- e yatarsın artık. saat 4-5'ten önce girmediğin o yatak var ya o yatak, seni bekler artık. yattığın gibi de uyursun, düşünmeye bile vaktin kalmaz artık.
..
aslında çalışmak güzel bir şey. bir iş çıkarıyorsun ortaya, kendin yapmışsındır, emek vermişsindir. bütün bürokrasiye karşın bir şeyler yapmışsındır yine de be, sağlık olsun. okurken yapman gereken ödevler yok. her biri farklı bir saatte olan derslerin yok. o sana hiçbir şey vermeyen hocalar yok. hiçbir şey anlamadan okuman gereken, sana dayatılan yığınla kitap yok. makalelere pek bir şey demiyorum ama (muhtemelen büyüyünce de okurum). başarısız olacağını bildiğin ve bunun için çalışmak dışında bir şey yapmadığın sınavlara girme derdi yok. hesap vermek zorunda olduğun birileri yok. kimse sana gelip de 'bu dönem iş yerindeki performansın nasıldı bakalım' demez çünkü.
tabii bunlar çalışmanın sadece iyi yanları. kötü yanlarını az önce saymıştım zaten.
..
nefretlik bir şarkı çıktı yine.
nefret ettiren şarkı ama
kendisinden değil,
kendisi dışındaki her şeyden.
yolda adımlarını sıklaştıracak bir şarkı
çığlıklarını duyurmak istediğin cinsten
-kime istersen..
..
once..
ama neden olmasın tabi..
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
çalışmak,
ders ders ders,
hayat,
wine not cupcake
Pazartesi, Ocak 18, 2010
i don't mind spending everyday
biz beraber sigara içerdik hep..
nedense hiç ayrılmazdık sigara içerken. birimiz sigara içecekse diğerinin de istemesini beklemeliydi. diğeri de hep dünden hazırdı zaten. konulmuş bir kural yoktu ortada, kimsenin karşı çıkması gereken yasaklar da yoktu bu yüzden.
sigaralar beraber yakılırdı hep,
tek bir elde
tek bir ağızda
tek bir ateşle..
zevk almak için sıraya girmezdik biz, bu yüzdendir ki beraber zevk almayı sevdik.
ayrı ayrı sigara içtiğimiz de olurdu tabii. ama bu bir kırgınlık göstergesiydi. birbirimize kızdığımız an zevk yarışına girerdik. kim önce tatmin olacaksa..
onun hayatında sigara ne denli önemsizse benimkinde de o denli önemliydi. ama biz olmak tam böyle bir şeydi işte.. kayıtsız, şartsız, sorgusuz, sualsiz, kuralsız, yasaksız, sınırsız olunduğunda biz olmak ne kadar kaçınılmazsa, bunlar olmadan biz olmaya çalışmak da o kadar imkansızdır.
..
ama şimdi..
kimse beklemiyor birbirini sigara yakmak için. herkes yemeğini bir sigara içebilmek uğruna ne kadar hızlı bitirebiliyorsa o kadar hızlı bitiriyor işte. o sigarayı yakınca dünyalar onun oluyor. benim de onlara, dalbaz deyimiyle, 'küçük mastürbatööör!' diyesim geliyor.
niye kimse birbirine önem vermiyor artık bu dünyada?
bu soru yanlış bir soru. benim soracağım sorulardan değil çünkü. böyle bir soru sormayacağım durumunu göz ardı ederek diyorum ki sorunun yansıttığı hissi en derinlerimde bir yerde hissediyorum galiba..
sigaranın yaşamımdaki anlam ve önemini göz önünde bulundurduğumda, 'sizli bizli sigara içecek bir insanın hayatımda bulunmayışı beni derinden yaralıyor. ah bilemezsiniz!
bu yüzden sigarayı bırakmaya karar verdim.
nadiren de olsa birileri beraber sigara içmek isterse diye sigara içme haklarımı (s)onlara saklıyorum..
nedense hiç ayrılmazdık sigara içerken. birimiz sigara içecekse diğerinin de istemesini beklemeliydi. diğeri de hep dünden hazırdı zaten. konulmuş bir kural yoktu ortada, kimsenin karşı çıkması gereken yasaklar da yoktu bu yüzden.
sigaralar beraber yakılırdı hep,
tek bir elde
tek bir ağızda
tek bir ateşle..
zevk almak için sıraya girmezdik biz, bu yüzdendir ki beraber zevk almayı sevdik.
ayrı ayrı sigara içtiğimiz de olurdu tabii. ama bu bir kırgınlık göstergesiydi. birbirimize kızdığımız an zevk yarışına girerdik. kim önce tatmin olacaksa..
onun hayatında sigara ne denli önemsizse benimkinde de o denli önemliydi. ama biz olmak tam böyle bir şeydi işte.. kayıtsız, şartsız, sorgusuz, sualsiz, kuralsız, yasaksız, sınırsız olunduğunda biz olmak ne kadar kaçınılmazsa, bunlar olmadan biz olmaya çalışmak da o kadar imkansızdır.
..
ama şimdi..
kimse beklemiyor birbirini sigara yakmak için. herkes yemeğini bir sigara içebilmek uğruna ne kadar hızlı bitirebiliyorsa o kadar hızlı bitiriyor işte. o sigarayı yakınca dünyalar onun oluyor. benim de onlara, dalbaz deyimiyle, 'küçük mastürbatööör!' diyesim geliyor.
niye kimse birbirine önem vermiyor artık bu dünyada?
bu soru yanlış bir soru. benim soracağım sorulardan değil çünkü. böyle bir soru sormayacağım durumunu göz ardı ederek diyorum ki sorunun yansıttığı hissi en derinlerimde bir yerde hissediyorum galiba..
sigaranın yaşamımdaki anlam ve önemini göz önünde bulundurduğumda, 'sizli bizli sigara içecek bir insanın hayatımda bulunmayışı beni derinden yaralıyor. ah bilemezsiniz!
bu yüzden sigarayı bırakmaya karar verdim.
nadiren de olsa birileri beraber sigara içmek isterse diye sigara içme haklarımı (s)onlara saklıyorum..
Cumartesi, Ocak 16, 2010
but i'm looking at you the whole fucking time
kaçırılmış yaşanmışlıklar o kadar da önemli değildir aslında, hissiyatımızın yanında. birisi uzağa gittiğinde uzak olur yaşadıkları bize; ama bu demek değildir ki 'biz'den kopmuştur artık.aksine; yepyeni bir kapı açılır herkesin önünde, gideniyle kalanıyla. anıları kaçırırız belki evet; ama, uzaklık hissidir her şeyi güzel yapan. gündelik yaşamın koşuşturmacasıyla, kaprisleriyle kirlenmez onlar, güzeldir hep hissettiklerin. iyidir hatta, her ne kadar 'iyi'liği hoş olmasa da..
..
"birisi uzağa gittiğinde kalan yaşamamıştır neredeyse" dedi birisi.
irkildim sanki.
hiçbirimiz yaşamıyor muyuz yani?
kalanların yaşadığı zaman dilimi gidenlerin yaşadığı zaman dilimini geçemiyor diye eksik mi yaşarız sandı ki?
kalanların hissetmek için daha çok vakit ayırdığını göremiyor mu ki?
yalnızca düşünce adamı mı kendisi sahi?
ben mi yanlış anladım acaba yine birisini?
insanlara aşırı düşkünlükten mi oluyor bunların hepsi?
sanırım bir yanlış anlama dizisi yine benimkisi..
..
soğuk, tartışılmaz bir umut bağlama dizisi daha..
sen uzakta oldukça daha çok seviyorum ben seni.
düşündüğünden çok daha fazla anılarımdasın, her zamanki gibi.
terk edilmek cesaret işi sanki.
ama artık hangimizin cesareti bitecek ki?
bizimkisi terk etmeler silsilesi..
..
"birisi uzağa gittiğinde kalan yaşamamıştır neredeyse" dedi birisi.
irkildim sanki.
hiçbirimiz yaşamıyor muyuz yani?
kalanların yaşadığı zaman dilimi gidenlerin yaşadığı zaman dilimini geçemiyor diye eksik mi yaşarız sandı ki?
kalanların hissetmek için daha çok vakit ayırdığını göremiyor mu ki?
yalnızca düşünce adamı mı kendisi sahi?
ben mi yanlış anladım acaba yine birisini?
insanlara aşırı düşkünlükten mi oluyor bunların hepsi?
sanırım bir yanlış anlama dizisi yine benimkisi..
..
soğuk, tartışılmaz bir umut bağlama dizisi daha..
sen uzakta oldukça daha çok seviyorum ben seni.
düşündüğünden çok daha fazla anılarımdasın, her zamanki gibi.
terk edilmek cesaret işi sanki.
ama artık hangimizin cesareti bitecek ki?
bizimkisi terk etmeler silsilesi..
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
biz,
duy beni,
uyku yazıları,
uzak
Pazartesi, Ocak 04, 2010
how to disappear completely
zaman yaklaştıkça gerçeklik artıyor.
halbuki gerçekten uzaklaşıp gerçek olmayanda yaşamayı tercih etmişim ben,
- en gerçek bu sefer olsun diye.
zaman yaklaşıyor ben geriliyorum, ben güzelleşiyorum.
güzel olmayı sevmiyorum. insanlarla yakınlaştırıyor beni güzellik.
- ilişkilere hizmet eden en sinsi araç o..
güzel olmayı sevmiyorum, sırf bu yüzden..
herkes güzel olsun, ben olmayayım istiyorum. herkes konuşsun, ben susayım istiyorum.
- herkes baksın, ben göreyim istiyorum.
..
önüme set çekenler! size sesleniyorum:
dünyanızda yaşamayı sevmiyorum.
düşünmemi elimden almaya çabalıyorsunuz;
- sözcüklerimi tükettiğiniz gibi.
konuşmak istiyorum ben, düşünmek istiyorum.
sizin ne haddinize ki önüme barajlar kurmak?
"what does çağdaş yaşam mean?" o halde.
you idiot, you!
ama bunu anlamayacak kadar kirlisiniz işte,
- bencilliğinizi kabul etmeyecek kadar da kibirli.
kışkırtın beni,
kendinize dokunmayacağını sanarak kış-kır-tın!
siz kimsiniz ki?
böğürtlen mi?
yemeği buzdolabına kaldırmayı unutmuşum.
halbuki gerçekten uzaklaşıp gerçek olmayanda yaşamayı tercih etmişim ben,
- en gerçek bu sefer olsun diye.
zaman yaklaşıyor ben geriliyorum, ben güzelleşiyorum.
güzel olmayı sevmiyorum. insanlarla yakınlaştırıyor beni güzellik.
- ilişkilere hizmet eden en sinsi araç o..
güzel olmayı sevmiyorum, sırf bu yüzden..
herkes güzel olsun, ben olmayayım istiyorum. herkes konuşsun, ben susayım istiyorum.
- herkes baksın, ben göreyim istiyorum.
..
önüme set çekenler! size sesleniyorum:
dünyanızda yaşamayı sevmiyorum.
düşünmemi elimden almaya çabalıyorsunuz;
- sözcüklerimi tükettiğiniz gibi.
konuşmak istiyorum ben, düşünmek istiyorum.
sizin ne haddinize ki önüme barajlar kurmak?
"what does çağdaş yaşam mean?" o halde.
you idiot, you!
ama bunu anlamayacak kadar kirlisiniz işte,
- bencilliğinizi kabul etmeyecek kadar da kibirli.
kışkırtın beni,
kendinize dokunmayacağını sanarak kış-kır-tın!
siz kimsiniz ki?
böğürtlen mi?
yemeği buzdolabına kaldırmayı unutmuşum.
Pazar, Ocak 03, 2010
special k
- ne olacağını bilmemiz o kadar önemli mi gerçekten?
..
- değilse neden şimdi?
..
- şimdi değilse neden her zaman?
..
- her zaman değilse neden zaman zaman?
..
- bütün soruların cevabı aynı değil mi?
..
bu sorular seni soruların gerekliliği konusuna götürüyor, - aslında gereksizliği. neden bu kadar çok sorun var ki kendine? başkalarını çözdün de bir kendini mi çözemedin? böyle bir ihtimal olmadığına dikkat çekmek için soruyorsun bunca soruyu, öyle ya! pek öyle de değil aslında, değil mi? dikkat çekmek değil de derdin; hazırlıklı olmak.
- insan hazırlıklı olabilir mi bir şeye?
..
- olabilirse o nedir?
..
- insan dediğimiz yaratık duygularını hazır tutabilir mi bir duruma karşı?
..
öyleyse korku kalıyor bir tek geriye.
- ama neyin korkusu?
haydi şimdi bunu cevapla bakalım!
- korku işte, bildiğimiz korku..
yine olmayacak benim yüzümden korkusu.
yine olmayacak onun yüzünden korkusu.
önce hangimiz hata yapacak korkusu.
önce hangimiz vazgeçecek korkusu.
her şey eskisi gibi olacak mı korkusu.
her şey eskisi gibi olacak korkusu.
hep yalnız mı uyuyacağım korkusu.
birlikte ama yalnız uyuma korkusu.
bunları düşünüp uyuyamama korkusu.
birinden önce uyuma düşüncesinin korkusu.
korkularımı anlamaları korkusu.
korkularımı anlamamaları korkusu.
haydi sormana izin bu kadar soruyu kendine diyelim. bu kadar korkunun arasında bu kadar soru sormaya korkmuyor musun peki? tamam, bu korkuları örtbas etmek için bu kadar soru sorman güzel; ancak seni karamsarlığa itmiyorlar mı?
güzeeel..
"Yalnızın adı yok gecenin bu saatinde.."
(14.12.2009)
..
- değilse neden şimdi?
..
- şimdi değilse neden her zaman?
..
- her zaman değilse neden zaman zaman?
..
- bütün soruların cevabı aynı değil mi?
..
bu sorular seni soruların gerekliliği konusuna götürüyor, - aslında gereksizliği. neden bu kadar çok sorun var ki kendine? başkalarını çözdün de bir kendini mi çözemedin? böyle bir ihtimal olmadığına dikkat çekmek için soruyorsun bunca soruyu, öyle ya! pek öyle de değil aslında, değil mi? dikkat çekmek değil de derdin; hazırlıklı olmak.
- insan hazırlıklı olabilir mi bir şeye?
..
- olabilirse o nedir?
..
- insan dediğimiz yaratık duygularını hazır tutabilir mi bir duruma karşı?
..
öyleyse korku kalıyor bir tek geriye.
- ama neyin korkusu?
haydi şimdi bunu cevapla bakalım!
- korku işte, bildiğimiz korku..
yine olmayacak benim yüzümden korkusu.
yine olmayacak onun yüzünden korkusu.
önce hangimiz hata yapacak korkusu.
önce hangimiz vazgeçecek korkusu.
her şey eskisi gibi olacak mı korkusu.
her şey eskisi gibi olacak korkusu.
hep yalnız mı uyuyacağım korkusu.
birlikte ama yalnız uyuma korkusu.
bunları düşünüp uyuyamama korkusu.
birinden önce uyuma düşüncesinin korkusu.
korkularımı anlamaları korkusu.
korkularımı anlamamaları korkusu.
haydi sormana izin bu kadar soruyu kendine diyelim. bu kadar korkunun arasında bu kadar soru sormaya korkmuyor musun peki? tamam, bu korkuları örtbas etmek için bu kadar soru sorman güzel; ancak seni karamsarlığa itmiyorlar mı?
güzeeel..
"Yalnızın adı yok gecenin bu saatinde.."
(14.12.2009)
bunlar çağrıştı:
ben aslında varım,
ben aslında yoğum,
duy beni,
hayat,
korku,
monolog,
oyun,
uyku yazıları
sen uyurken
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
biz,
duy beni,
konuşmak,
şarkı,
uzak,
wine not cupcake
why does it always rain on you
hep senden önce yaşardım.
bilirdin sen bunu, belki de o yüzden sevmiştin ya beni.
o zaman, zaman yoktu.
şimdi zaman da buna izin verdi.
sen hala izin verecek misin peki?
bilirdin sen bunu, belki de o yüzden sevmiştin ya beni.
o zaman, zaman yoktu.
şimdi zaman da buna izin verdi.
sen hala izin verecek misin peki?
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
çakıl,
melik the desperate :),
monolog,
oyun,
öpücük balığı,
şarkı,
uyku yazıları
Perşembe, Aralık 31, 2009
are you alright
kendi kurduğum dünyada da yaşadım. ama şimdi, sizin kurduğunuz dünyada yaşamayı seçtim ben. pek umutlu değildim açıkçası, mutluluğum uçup gidecek mi diye düşünüp durdum hep. sonra mutluluk ne ki zaten dedim. anca kendimize acı vermek bizim işimiz. bu yol da acı verecek nasılsa.
ama çok kolaymış! çok daha kolaymış..
sizin kurallarınız var, onlara uyuyorum. sizin oyunlarınız sarmalıyor beni, sesimi çıkarmıyorum.
sessiz yaşamak ne kadar da kolaymış, fark etmemişim daha önce.
izin veriyorum her yaptığınıza, artık sorgulamıyorum bile sizi.
ne derseniz o.
ama bir de..
ah şu Foucault olmasa..
ama çok kolaymış! çok daha kolaymış..
sizin kurallarınız var, onlara uyuyorum. sizin oyunlarınız sarmalıyor beni, sesimi çıkarmıyorum.
sessiz yaşamak ne kadar da kolaymış, fark etmemişim daha önce.
izin veriyorum her yaptığınıza, artık sorgulamıyorum bile sizi.
ne derseniz o.
ama bir de..
ah şu Foucault olmasa..
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
değişmek,
monolog,
öpücük balığı,
uyku yazıları,
wine not cupcake
Çarşamba, Aralık 16, 2009
do you realize
biz olmaktan bile vaz geçesi geliyor insanın yemin ederim..
uyuyası geliyor artık yavaştan, gözleri kapanmak istiyor,
-bir daha hiç açılmamacasına..
uyuyası geliyor artık yavaştan, gözleri kapanmak istiyor,
-bir daha hiç açılmamacasına..
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
biz,
değişmek,
melik the desperate :),
uyku yazıları,
wine not cupcake
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)