insan bir meşgale sahibi olunca hiçbir şey hissetmiyormuş. ben bugün bunu gördüm. hiçbir şey hissedemeden ne yazıcam lan şimdi ben bu bloga? elime iş tutuştururken hiç düşündünüz mü 'bu kızın bir blogu var, aman tarnım ne yazıcak şimdi bu buraya' diye? düşünmediniz tabi sizi gidi siziii. harbiden ne yazıcam lan? mutsuz da değilim ki artık anasını satayım. en azından mutsuzken şurada geveleyip gidiyordum, ben bunu hissediyorum kardeşim diyordum. hoş dün gece uyuyamayınca kalktım yine buldum sigaramı, yazdım bir şeyler de onları geçirmekle uğraşmayayım şimdi. zaten çok meşgulüm alla alla. daha gidip ders çalışıcam. sonra odamın şeklini falan değiştiricem. aman ne meşgulmüşüm aman aman amaaan.
hee bi blog buldum negzel, açınca müzik çalıyo. artık bilgisayardan otur playlist yap falan amaan ne uğraşıcam. hoş orada da 10-15 şarkı varmış. öfff. anaa ne kolay mutsuz oluyo lan insan. ben bunu yapayım arada. ama telefonum çalarsa hemen mutlu kız olayım yine de herkes mutlu olsun. ehi. herkes mutlu yahu bu ara negzel. benim dünyam da aydınlandı. tişkür ettim sana :)
öyy soda soğuk içilmeliymiş, şu an bunu gördüm. halbuki mutsuzluk öyle mi? her koşula mükemmel uyum sağlar. mutluyken yapılacaklar bellidir, sınırlısındır. mutsuzken her şeyi yapabilirsin halbuki. kimse sana napıyosun sen demez, diyemez. onun yerine küser, kırılır, alınır, susar, sinirlenir, mutsuz olur, hatta bazısı vardır mutlu olur, çeker gider, yanına gelir, seni görmek istemez, bi kere de mutlu ol be kadın der. yapamayacağın şey yoktur mutsuzken. susarsın ya da konuşursun sonsuza kadar. ohh be dersin dünya varmış. mutluluk bunları alır götürür, oturur durursun yerinde o salak gülümsemenle.
neyse bi süre salak salak gülümseyeyim etrafa. o da çok zevkli lan. insanlar arayıp saatlerce yemek dükkanları sayıyolar şundan mı yesem diye. ahaha çok eğlendim. tamam tamam mutluluk hoş arkadaş.
hoppaa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hoppaa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pazartesi, Temmuz 12, 2010
so tell me why you listen when nobody is talking
bunlar çağrıştı:
aylaktım nooldu,
değişmek,
gülmece,
hoppaa,
mutluluk,
mutsuzluk,
sigara,
telefon muhabbeti,
yazmak
Çarşamba, Nisan 28, 2010
lying in the depths of my imagination
içime kapanmayı seviyorum. hıhı ivit seviyorum. sonra açılmayı da seviyorum. aslında açılmamış olmayı da seviyorum. insanların kanmasını da seviyorum. ama insanların kanmamasını daha çok seviyorum. hıhı ivit. mektup yazmayı seviyorum. cevap gelmemesini sevmiyorum. ama sonra gelince seviniyorum. you can take me wheeere you wiiilll! hıhı ivit. hayat o kadar da zor diil aslında. çünkü insanlar çok kolay. ama ben insanları tanıyamıyorum orası ayrı. yok yok tanımayı reddediyorum diyelim. diyymi ki? ayy kör oldum. su içtim. keşke hayatı vitdrov edebilsek. ayy ozman da yerine yenisi gelmez ki. ozman da hayatı drop edelim, sonra yenisini ed yapabilelim. ayy ne komik olur. önce bir hafta o hayatı yaşarız. sonra bırakır gideriz. gidemeyiz. danışmanımız hemen yeni bir hayat almamızı öğütler hıhı ivit. biz de önce itiraz eder sonra yenisini ekleriz. sonra beğenmezsek onu da hayatın ortasında vitdrov ederiz. ayy yine olmadı. demek ki hayat öyle bi şey değil-miş-miş. ne kadar sayntıfik genellemeler yabdım yine. hıhı ivit. çünkü ben konuşmayı bilmiyorum. ayy kör oldum. su içtim yine. insanların hayatlarını apaçık sergilemesini seviyorum. benim gibi hıhı ivit. ama sergilememesini de seviyorum. bulmaca gibi uğraşıyosun çözmek için. ben uzuuuun bi arkadaşlık istiyorum ama uzuuun böyle. ehehe o kadar uzun ki yani çok uzun. god bless word games. sigaram düştü ama parke yanmadı. ayy kör oldum. sigara içtim. içmedim, yalan söyledim. yazıyorum şu an, elim dolu. şimdi içtim ama ehehe. bence bu yazıyı okumayın yaa, valla. gerçek diyom bak. ben yazıyorum eyyyleniyorum, siz amaaan bu ne biiieee derseniz üzülürüm. okumayın ya da demeyin. hani noldu sizin piçlik levhanıza? kimseden ses çıkmadı nooldu? ben yabdım ben yabdım. az önce de yabdım. valla da işe yaradı. ben sevdim. ama her zaman yapamıyorum vaktim olmuyo. aslında oluyo da insanların vakti olmuyo. oyalamak istemiyorum şimdi. hani vakitlerini benim oyunlarımla mı geçirsinler yani? yok artık daha neler. koşuşturmak lazım hiç soluklanmadan. aman soluklanmayın sakın ha ya looser olursunuz ya ikinci. ayy kör oldum. bebeğim... ikinciyi kim hatırlıyo ha? kim? ben hatırlıyorum lan. ta kendisi de oluyorum hatta. hiç de gocunmuyorum. ikinciyim ben lalalalala ikinciyim holleeeey naynananaaay naynananaaaay. ben biliyorum hatırlayanlar var ikinciyi. birinci belli, ikinci kim? kıııh ben ben ben. küsme hemen birinci, şaka ettim. önceki birincilerle alakan olmadığını belirtmek isterim ama hala okuyup okumadığından emin olamadığım için bıdıbıdıbıdııı ayy kör oldum. arkadaşlaaaar burçunun ingiliz literatürüne lalala ifadesinin karşılığı olarak lelele'yi eklemesini seviyorum. ayy kör oldum. bu sefer çok çabuk kör oldum. ayy god bless word games. god bi de akıl oyunlarını bless etsin. seviyorum. boğaziçi kaptı, itü kaldı ööööyle. nööldü? kııh komiğime gitmiş demek ki. bence bu kadar yeter bu gece. hıhı ivit. şimdi içime kapanma vakti. kimse kapatmasın gözlerimi, en azından bu gece..
bunlar çağrıştı:
belibol,
ben aslında varım,
ben biraz malım galiba,
burçin,
cücüm,
çakıl,
ders ders ders,
gülmece,
hoppaa,
korku,
kübçük,
lan?,
melik the desperate :),
oyun,
şarkı,
tercih meselesi
Cumartesi, Nisan 17, 2010
i am addicted to whatsoever
ben de sevmedim bir şeyler yazmamamı, ama şu sıralar yazmak beni sevmediğim hallere sokuyor. rahatlatmak yerine itiraf etmeye zorluyor. itiraf ettikçe - kaçamadığımdan - yazdıklarıma gömülüyorum. gömüldükçe bir başka ben oluyorum, bana bir haller oluyor.
aslında duygusal duygusal (şu anki ruh halimle derdo derdo diye düzeltmek istiyorum müsadenizle) yazmaya başlamıştım yine yukarıdaki gibi. sonra durdum düşündüm, var bi terslik bende belli, gittim sigara içtim bi tane. hayat böyle olmuyo lan, bi gariplik var dedim. nölüyo? dedim. lan?! dedim sonra, bilen bilir. açtım, bulduğum bütün blogları okudum baştan sona. herkes bi kafalar yaşamış yazarken, bazıları bilincinde, bazıları ööle zırvalamış. bazıları çok baydı, bazılarına çok güldüm. bazısı gelmiş 35 yaşına, hala benim 18 yaşımda girdiğim triplerde. bırakın bi artık ya. valla. hiç gerek yok teyzem ya valla. ben yaşadım oradan biliyorum, bi geniş ol, bi rahatla. onları yaşıyosun yaşıyosun da bi bok olmuyo sonra. ööle yaşadığınla/hissettiğinle/düşündüklerinle/uydurduklarınla kalıveriyosun. kimse de sallamıyo bak ben biliyorum beni dinle şşt teyzeee. sana yazık valla benden demesi.
ben bugün bunu gördüm: piç olmak lazım şu hayatta. hayat senin piçin olmadan sen onun piçi olcaksın. koycaksın götüne her şeyin. hiç de sevmem ha piç insanları. bi tanesi gelsin şu an karşıma, yüzüne bile bakmam. sarkastik oluveririm hemen amaaaa da sevmesek bile öyle olmalı be. eğlenelim azıcık dimi?
eğlence de neyse. neyse ne. eğlenirdim ben eskiden, o zaman kavramlarla sorunlarım vardı. şimdi yok diye mi kendimi bayıyorum aceba günden güne? kendime soru sormayı seviyorum. cevap verecek birisi mutlaka bulunuyor çünkü. ama her şeye açıklama yapma huyumu sevmiyorum (bkz: bir önceki cümle). kimse bana açıklama yapmıyor, ben niye yapıyorum ki?? piç olmak lazım piiiiç.
moreover, bide bunları okuyup da piç olmaya karar verirseniz size piç olma önerilerim olacak. mesla öğrendiğimiz politikıl teorileri hatırlayalım. sonra da kavramlarla ilgili geride kalmış olan sorunlarımızı tekrar günümüze taşıyıp 'piçlik' kavramının içini boşaltalım. şimdi o teorileri bir daha hatırlayalım ve piçlik kavramına uyarlayalım. piçlik boş bir levha olsun. ahahahahah ne sararım ben burdan şimdi. neyse okuyun okuyun, eğleniyoruz işte. şimdiii madem kavramın içini boşalttık, e kendimiz dolduralım bari yazık olmasın, boşuna boşaltmış olmayalım. işte bu noktada piç olmak isteyen herkes kendisine bir 'do/do not' listesi yapacak ve bu levhaya yazacak. şu hayatta yapmak istediklerinizi ve istemediklerinizi yazacağınız bir liste olacak bu. örnek veriyorum:
do: çapkın ol, sarkastik davran, bilmem kimi görünce hemen aşağıla, hep gül vs.
do not: ucuz yemek yeme, bilmem kime bağımlı olma, aman elalemin ortasında ağlama, kimsenin nazını çekme vs.
(bu listeyi ingilizce hazırlayınca daha mantıklı oluyo ve göze daha hoş görünüyo, yapmıştık bi kere ordan biliyorum. ama ben şimdi örnek verdiğimden ve ingilizce düşünmeye üşendiğimden ecnebi dillerde yazmıyorum. yoksa 5 dil biliyorum ben, bilen bilir.)
şimdi kimsenin görmeyeceği bu listeyi oluşturduktan sonra levhamıza şu hayatta yapmak/olmak istediğimiz ve istemediğimiz her şeyi yazıyoruz. artık piçlik kavramımız hazır. eğer derseniz ki yook benim listem piçlik kavramına uymadı, o zaman isterseniz kavramınızın adını değiştirebilirsiniz. ama zaten biz eski kavrama göre bir piçlik yaparak kavramın içini boşaltıp kendimiz doldurduğumuzdan o artık eski piçlik değil. o nedenle böyle bir statementla gelmeniz biraz saçma olur ama olsun gelen olur, gelmeyen olur, istediğinizi yapabilirsiniz, özgür bir levha sundum size. ama değiştirirseniz şunu unutmayın ki sizin artık kavramlarla sorununuz yoktur, zaten hiç olmamıştır.
piçliğin adını değiştiren piçtir lan! hadi bakam, gelsin çelınclar. içimdeki despotu susturamıyorum bazen, affola. ne kadar konradikşın dolu bir hayatım var yarebbim ama hanginizin yok ki?
neyse, bu levhayı böyle doldurduktan sonra beyninize yerleştiriyosunuz. nasıl yerleştireceğiniz size kalmış. her şeyi de ben anlatamam ya (benim piçlik listemdekilerden biri de bu olacak anlaşılacağı üzre. yoksa ben herkese istediği her şeyi anlatan bir insanım, bilen bilir. valla.). isterseniz yerleştirmeden ezberleyebilirsiniz de ama diğer türlüsü daha kalıcı oluyo diye onu öneriyorum. en sonunda yapmanız gereken tek şey individual'ların state of nature'da self-interested olduğunu kabul edip bu levhada yazılı olanlara göre davranmak. hayatınız çok kolaylaşacak lan, bi de eğlenceksiniz üstüne. daha ne istiyosunuz.
levha sistemini uygulayıp da memnun kalmayan bana gelsin, ben bi ayar çekerim ona.
bence ben iyi sardırdım, az eğlenmedim ama ne yalan söyliyim.
piç olmak lazım piiç..
aslında duygusal duygusal (şu anki ruh halimle derdo derdo diye düzeltmek istiyorum müsadenizle) yazmaya başlamıştım yine yukarıdaki gibi. sonra durdum düşündüm, var bi terslik bende belli, gittim sigara içtim bi tane. hayat böyle olmuyo lan, bi gariplik var dedim. nölüyo? dedim. lan?! dedim sonra, bilen bilir. açtım, bulduğum bütün blogları okudum baştan sona. herkes bi kafalar yaşamış yazarken, bazıları bilincinde, bazıları ööle zırvalamış. bazıları çok baydı, bazılarına çok güldüm. bazısı gelmiş 35 yaşına, hala benim 18 yaşımda girdiğim triplerde. bırakın bi artık ya. valla. hiç gerek yok teyzem ya valla. ben yaşadım oradan biliyorum, bi geniş ol, bi rahatla. onları yaşıyosun yaşıyosun da bi bok olmuyo sonra. ööle yaşadığınla/hissettiğinle/düşündüklerinle/uydurduklarınla kalıveriyosun. kimse de sallamıyo bak ben biliyorum beni dinle şşt teyzeee. sana yazık valla benden demesi.
ben bugün bunu gördüm: piç olmak lazım şu hayatta. hayat senin piçin olmadan sen onun piçi olcaksın. koycaksın götüne her şeyin. hiç de sevmem ha piç insanları. bi tanesi gelsin şu an karşıma, yüzüne bile bakmam. sarkastik oluveririm hemen amaaaa da sevmesek bile öyle olmalı be. eğlenelim azıcık dimi?
eğlence de neyse. neyse ne. eğlenirdim ben eskiden, o zaman kavramlarla sorunlarım vardı. şimdi yok diye mi kendimi bayıyorum aceba günden güne? kendime soru sormayı seviyorum. cevap verecek birisi mutlaka bulunuyor çünkü. ama her şeye açıklama yapma huyumu sevmiyorum (bkz: bir önceki cümle). kimse bana açıklama yapmıyor, ben niye yapıyorum ki?? piç olmak lazım piiiiç.
moreover, bide bunları okuyup da piç olmaya karar verirseniz size piç olma önerilerim olacak. mesla öğrendiğimiz politikıl teorileri hatırlayalım. sonra da kavramlarla ilgili geride kalmış olan sorunlarımızı tekrar günümüze taşıyıp 'piçlik' kavramının içini boşaltalım. şimdi o teorileri bir daha hatırlayalım ve piçlik kavramına uyarlayalım. piçlik boş bir levha olsun. ahahahahah ne sararım ben burdan şimdi. neyse okuyun okuyun, eğleniyoruz işte. şimdiii madem kavramın içini boşalttık, e kendimiz dolduralım bari yazık olmasın, boşuna boşaltmış olmayalım. işte bu noktada piç olmak isteyen herkes kendisine bir 'do/do not' listesi yapacak ve bu levhaya yazacak. şu hayatta yapmak istediklerinizi ve istemediklerinizi yazacağınız bir liste olacak bu. örnek veriyorum:
do: çapkın ol, sarkastik davran, bilmem kimi görünce hemen aşağıla, hep gül vs.
do not: ucuz yemek yeme, bilmem kime bağımlı olma, aman elalemin ortasında ağlama, kimsenin nazını çekme vs.
(bu listeyi ingilizce hazırlayınca daha mantıklı oluyo ve göze daha hoş görünüyo, yapmıştık bi kere ordan biliyorum. ama ben şimdi örnek verdiğimden ve ingilizce düşünmeye üşendiğimden ecnebi dillerde yazmıyorum. yoksa 5 dil biliyorum ben, bilen bilir.)
şimdi kimsenin görmeyeceği bu listeyi oluşturduktan sonra levhamıza şu hayatta yapmak/olmak istediğimiz ve istemediğimiz her şeyi yazıyoruz. artık piçlik kavramımız hazır. eğer derseniz ki yook benim listem piçlik kavramına uymadı, o zaman isterseniz kavramınızın adını değiştirebilirsiniz. ama zaten biz eski kavrama göre bir piçlik yaparak kavramın içini boşaltıp kendimiz doldurduğumuzdan o artık eski piçlik değil. o nedenle böyle bir statementla gelmeniz biraz saçma olur ama olsun gelen olur, gelmeyen olur, istediğinizi yapabilirsiniz, özgür bir levha sundum size. ama değiştirirseniz şunu unutmayın ki sizin artık kavramlarla sorununuz yoktur, zaten hiç olmamıştır.
piçliğin adını değiştiren piçtir lan! hadi bakam, gelsin çelınclar. içimdeki despotu susturamıyorum bazen, affola. ne kadar konradikşın dolu bir hayatım var yarebbim ama hanginizin yok ki?
neyse, bu levhayı böyle doldurduktan sonra beyninize yerleştiriyosunuz. nasıl yerleştireceğiniz size kalmış. her şeyi de ben anlatamam ya (benim piçlik listemdekilerden biri de bu olacak anlaşılacağı üzre. yoksa ben herkese istediği her şeyi anlatan bir insanım, bilen bilir. valla.). isterseniz yerleştirmeden ezberleyebilirsiniz de ama diğer türlüsü daha kalıcı oluyo diye onu öneriyorum. en sonunda yapmanız gereken tek şey individual'ların state of nature'da self-interested olduğunu kabul edip bu levhada yazılı olanlara göre davranmak. hayatınız çok kolaylaşacak lan, bi de eğlenceksiniz üstüne. daha ne istiyosunuz.
levha sistemini uygulayıp da memnun kalmayan bana gelsin, ben bi ayar çekerim ona.
bence ben iyi sardırdım, az eğlenmedim ama ne yalan söyliyim.
piç olmak lazım piiç..
bunlar çağrıştı:
ben aslında varım,
ben biraz malım galiba,
değişmek,
duy beni,
hoppaa,
lan?,
melik the desperate :),
oyun,
piç olmak lazım şu hayatta,
tercih meselesi,
wine not cupcake
Pazar, Mart 07, 2010
it's cold outside
şu hayatta en sevdiğim şeylerden biri ankara'daki balkonda sigara içmek.
gecenin önemi var
soğuğun önemi yok.
hava yine kararmış, ben yine sigara içerken düşünceler alemine dalmışım.
(-yine düşün bir şeyleri, durmadan düşün.)
(-aman eksik kalmasın.)
neyse..
şey düşünüyorum o anda da; olay bu ya, sihirli bir gücüm olsa ne yapmak ister idim acep. bu düşünceye de cv yazma konusundan gelmiştim, şu an hatırladım. düşünce zincirleri, çağrışımlar pek bi yahşi bizim ailede. bu daha çok merve'de göze çarpar, bense içimde tutarım. o yüzden de az zıplarım. zıplarsam da merve'yle zıplarım. çünkü o da zıplar, hiç sormaz neden zıplıyoruz diye. başka herkes sorar. bi o sormaz.
off bu soruyu mero'ya sormak geldi aklıma şimdi, de uyuyor allahtan mışıl mışıl. bir başlarsa hayal dünyası durmaz onun. lost room oluruz. kayboluruz.
o anda babam geldi balkona. önce mutfağa, sonra balkona.
"ben cumartesi günü işte bu halde balkonda sigara içerken hasta oldum." dedi zatürre babam. "benim odamda içebilirsin istersen. hem pencere de açılıyor, onu da açabilirsin" dedi.
"üstümdeki yeterli babacım, üşümüyorum" dedim üşüdüğümün bilincinde.
"hava soğuk." dedi gitti. sonra geri geldi. tekrar aynı konuşmayı yaptık. ben gönlü olsun diye sigaramı söndürdüm, içeri girdim.
o, o balkonda sigara içmenin keyfini bilmiyordu.
ben biliyordum.
ben, üşümemenin yeterli olmadığını bilmiyordum.
ama o biliyordu.
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
dialog,
hoppaa,
konuşmak,
mero,
mırik,
sigara,
uyku yazıları
god-like
eğer sihirli bir gücüm olsaydı, onun insanların hislerini bilmek ve yönetmek olmasını dilerdim.
hayat çok kolay olurdu o zaman, çok da eğlenceli olurdu.
toplumu çiftlere ayırıp birbirlerine aşık ederdim, ohh kimse de kimseye karışmazdı. herkes ayrı bi mutlu olurdu.
sinirli insan kalmazdı dünyada.
para kazanmak zorunda da kalmazdım.
kim bilir belki de şu an içinde bulunduğum tek bir ilişki bile benim olmazdı artık.
mmh belki de daha güzel olurmuş meğersem, öyle diyorlar içimden..
bir de bazen - zaman zaman - sık sık - bazen her daim - her gece mesela - hafızamı kaybetmeyi diliyorum.
ama korktuğum tek nokta öss'ye tekrar girmek durumunda kalıp da soruları yapamamak. hafızamı kaybediyorum ya hani, tümden mi gitse acaba matematik falan da mı hatırlayamasam, yoksa sadece anılarım mı gitse? bunun bir yolunu yordamını bulsam hazırım valla.
hem tümden gidecekse 'bu yaştan sonra okunmaz' diyip para kazanmak zorunda da kalmam.
"golden middle of that heavenly road
that I’ve heard is laying
somewhere in this world"
hayat çok kolay olurdu o zaman, çok da eğlenceli olurdu.
toplumu çiftlere ayırıp birbirlerine aşık ederdim, ohh kimse de kimseye karışmazdı. herkes ayrı bi mutlu olurdu.
sinirli insan kalmazdı dünyada.
para kazanmak zorunda da kalmazdım.
kim bilir belki de şu an içinde bulunduğum tek bir ilişki bile benim olmazdı artık.
mmh belki de daha güzel olurmuş meğersem, öyle diyorlar içimden..
bir de bazen - zaman zaman - sık sık - bazen her daim - her gece mesela - hafızamı kaybetmeyi diliyorum.
ama korktuğum tek nokta öss'ye tekrar girmek durumunda kalıp da soruları yapamamak. hafızamı kaybediyorum ya hani, tümden mi gitse acaba matematik falan da mı hatırlayamasam, yoksa sadece anılarım mı gitse? bunun bir yolunu yordamını bulsam hazırım valla.
hem tümden gidecekse 'bu yaştan sonra okunmaz' diyip para kazanmak zorunda da kalmam.
"golden middle of that heavenly road
that I’ve heard is laying
somewhere in this world"
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
ben biraz malım galiba,
dialog,
hoppaa,
lan?,
tercih meselesi,
tuvalet anıları,
uyku yazıları,
wine not cupcake
Perşembe, Ocak 07, 2010
selpak pudra kokulu
burcu uyuyo şimdi içeride. ben de o rahat uyusun da uyanmasın diye hep sessizlik yapıyorum evde. çayımı bile sessiz içiyorum, o derece. deli gibi makale okuyorum yine. başım ağrıdı hatta, yine o derece.
biz tuvalet kağıdı aldık bugün, artık daha mutluyuz. hayatımıza neşe kattı. ne kağıtmış be!
hı şimdi neden bunları yazdığımı hatırladım birden. az önce tuvalete gitmiştim yine, mutlu mutlucuk. sonra aklıma daha önce tuvalette düşündüğüm bir şey geldi. evet, biz türkler tuvalette ziyadesiyle düşünüyoruz.
sevdiklerimin saçlarının uzayışını görmediğim zaman kendimi eksik hissediyorum. onlara dair anıların kaçırılmışlığının eksikliği. bu eksiklikler sonra üzüntüye sebep oluyor bende. insanlarımın saçlarının uzama sürecini görmemişsem veya görememişsem, hayatımda çok büyük bir boşluk olduğu hissine kapılıyorum. adeta öğrenmek bile istemiyorum saçları uzamış mı uzamamış mı diye. saçlarını kestirdiklerinde aynı şeyi hissetmiyorum bak. sadece uzamayla ilgili bir şey bu. insanlar benim saçlarımın uzadığını göremediğinde de üzülüyorum aynı şekilde. mesela aslı; uzamış mıdır acaba saçları şimdi. canuş ya da. hadi güldenin, burcunun saçlarını görüyorum her zaman, uzuyorlar bildiğin. ya da meronun saçları; aa neden hiç uzamıyor acaba merak ettim şimdi. neyse. bak mesela, benim saçlarım da uzadı baya. çakıl bunu göremedi diye de ayrı bir hüzün çöküyor üstüme. çağdan görüyor mudur acaba saçlarımın uzadığını? derste hep arkada oturuyor, görüyordur herhalde. onun saçlarına da bakayım bari aklıma gelmişken. uzamamışsa sevineyim bi.
hımm tuvaletteyken bu kadarı çıkıyor demek ki. bi dahakine daha sofistike şeyler düşünmeye çalışıcam. ama final zamanı da olmaz ki. neyse denicem yine de. olmadı bi daha. olmadı bi daha. birazdan yine gidicem. bu sefer ne düşünsem acep?
ehehe az önce gittiğimde de şey düşünmüştüm: keşke de mail adresime girdiğim zaman 'Salak Melike! N'aaber? Nabıyon? :)) ' falan yazsa sayfanın üstünde.
hımm ben yüzlerce makaleme döneyim en iyisi. bu gece iyi bitmeyecek.
ammaan sabahlar olmasın canııım!
biz tuvalet kağıdı aldık bugün, artık daha mutluyuz. hayatımıza neşe kattı. ne kağıtmış be!
hı şimdi neden bunları yazdığımı hatırladım birden. az önce tuvalete gitmiştim yine, mutlu mutlucuk. sonra aklıma daha önce tuvalette düşündüğüm bir şey geldi. evet, biz türkler tuvalette ziyadesiyle düşünüyoruz.
sevdiklerimin saçlarının uzayışını görmediğim zaman kendimi eksik hissediyorum. onlara dair anıların kaçırılmışlığının eksikliği. bu eksiklikler sonra üzüntüye sebep oluyor bende. insanlarımın saçlarının uzama sürecini görmemişsem veya görememişsem, hayatımda çok büyük bir boşluk olduğu hissine kapılıyorum. adeta öğrenmek bile istemiyorum saçları uzamış mı uzamamış mı diye. saçlarını kestirdiklerinde aynı şeyi hissetmiyorum bak. sadece uzamayla ilgili bir şey bu. insanlar benim saçlarımın uzadığını göremediğinde de üzülüyorum aynı şekilde. mesela aslı; uzamış mıdır acaba saçları şimdi. canuş ya da. hadi güldenin, burcunun saçlarını görüyorum her zaman, uzuyorlar bildiğin. ya da meronun saçları; aa neden hiç uzamıyor acaba merak ettim şimdi. neyse. bak mesela, benim saçlarım da uzadı baya. çakıl bunu göremedi diye de ayrı bir hüzün çöküyor üstüme. çağdan görüyor mudur acaba saçlarımın uzadığını? derste hep arkada oturuyor, görüyordur herhalde. onun saçlarına da bakayım bari aklıma gelmişken. uzamamışsa sevineyim bi.
hımm tuvaletteyken bu kadarı çıkıyor demek ki. bi dahakine daha sofistike şeyler düşünmeye çalışıcam. ama final zamanı da olmaz ki. neyse denicem yine de. olmadı bi daha. olmadı bi daha. birazdan yine gidicem. bu sefer ne düşünsem acep?
ehehe az önce gittiğimde de şey düşünmüştüm: keşke de mail adresime girdiğim zaman 'Salak Melike! N'aaber? Nabıyon? :)) ' falan yazsa sayfanın üstünde.
hımm ben yüzlerce makaleme döneyim en iyisi. bu gece iyi bitmeyecek.
ammaan sabahlar olmasın canııım!
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
burçin,
canan the desperate :),
cücüm,
çakıl,
çanuşka:),
ders ders ders,
gülden the desperate :),
hoppaa,
lan?,
mero,
şişli,
tuvalet anıları,
yazmak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)