parti bitmiş, herkes gitmiş, dava düşmüş, konu kapanmış.
..
öfkeli olmak daima mutsuz olmama sebep oluyor, hala bile.
..
zeki insanlar salt zeki oldukları için oyunlar oynamak zorunda değillerdir.*
*bu cümleyi istediğim gibi kuramıyorum, düşündüğüm şey düşündüğünüz şey olacak mı acaba?
..
öfke zamanla azalan bir şey değildir. therefore, zaman her şeyin ilacı değildir.
..
bilgisayarımda üzerinde 'bok' yazan bir postit var.
..
odamın duvarında üzerinde 'sik' yazan bir postit var.
..
her şarkı herkesin hayatına uyarlanabilir gibi. gibi geldi bana bugün.
..
burcu'nun hiçbir zaman oturup blogumu okumayacağı gerçeğiyle artık yüzleşmem gerek.
..
bunları biliyor muydunuz?
gerçekler acıtır.
..
bebekler neşelendirici şeylerdir.
..
bugün buzdolabının kapağını açık unutup evden çıktığım için mero bana biraz kızdı. meyveli yoğurdumuz bozulmuş.
..
yollar gitmiş biz kalmışsak ne yapılır ki?
..
aa ben bi şarkı biliyorum: iki yol var demiştim, hangisini seçeyim?
..
we all need to be more content with less.
..
do we really need this?
..
peki beni istediğim şeyden kim koruyacak?
..
to be continued..
ben biraz malım galiba etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ben biraz malım galiba etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çarşamba, Kasım 03, 2010
i know
bunlar çağrıştı:
belibol,
ben biraz malım galiba,
biz,
burçin,
çakıl,
çay muhabbeti,
gülden the desperate :),
his-siz-lik,
mero,
mutsuzluk,
öpücük balığı,
özeleştiri,
sen aslında hiç yoksun,
şarkı
Pazartesi, Temmuz 05, 2010
swimming in a fish bowl
bu aralar ne kadar hissizim be blog. ne güzel takılıyodum kendi çapımda. sonra bugün ''lan söylendiği kadar çok mu dalga geçiyorum acaba insanlarla'' diye düşünmeye başladım. daha doğrusu az önce başladım, günün önceki saatlerinde bunları düşünmemi gerektiren sebepler henüz patlak vermemişti. sebebin mevcut hali uyuyo şu an içeride. lan nerdeyim ben? ben de içerideymişim sayın okurlar, bilememişim ben onu. her yer çok karanlık, bir ben varım bende benden içeri bir de bilgisayar ekranının ışığı. evet durum böyle, ben insanlarla çok dalga geçiyorum-muş. ama ayıp yahu, kalbinizi kırmak maksadıylan yapmıyorum ki ben onu. benim tarzım bu bebeğim. ayy bazen bokunu çıkarıyorum haklısınız. ama bu sizin mikemmel olduğunuz anlamına gelmesin lütfen. reca ederim. teesüf ederim sonra da. tamam tamam yapmicam bi daha söz. yani bazen arada işte. hımm bazen bazenden de fazla. hayde işlerim var benim şimdi anacım.
bu arada bu yazının üstünde yer alacak diğer bir yazıyla ilginizi cezbetmek istiyorum sayın seyircilerim. hani siz sırayla okursunuz zaten ama ona yeterince ilgi göstermediyseniz üzülürüm diye belirteyim dedim. benden söylemesi valla, bi ilgilenin derim ben. tavsiye yani sonuçta. diy mi? bakın hele bakın. okumadan geçmeyin.
öperin.
bu arada bu yazının üstünde yer alacak diğer bir yazıyla ilginizi cezbetmek istiyorum sayın seyircilerim. hani siz sırayla okursunuz zaten ama ona yeterince ilgi göstermediyseniz üzülürüm diye belirteyim dedim. benden söylemesi valla, bi ilgilenin derim ben. tavsiye yani sonuçta. diy mi? bakın hele bakın. okumadan geçmeyin.
öperin.
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
bokunu çıkarmak,
çakıl,
değişmek,
iş güç,
okuyun lan,
özeleştiri,
piç olmak lazım şu hayatta
Salı, Haziran 22, 2010
biz iyiyiz böyle
şu cümleyi kurduğum her ana geri dönsem mesela. durağanlıktan çıkıp durak-an olsa önce, dur-akan! diyebilsem sonra keşke. biz iyiyiz böyle. aslında o anlarda çok iyiydik halbuki. hala da iyiyiz aslında, amma ve lakin insanoğlu meraklı yaratık. durak-anlarında "biz iyiyiz böyle" demek yerine "tamam lan kabul" deseydi ne olurdu merak eder hep. ya da ederim diyeyim, genellemeler yapmadan konuşayım.
oha çok gitmek istedim o anlara şimdi. "tamam lan kabul" deseydim keşke şu an kafamda en belirgin olan biz iyiyiz böyle anına. off neler değişecekti neler. başta, farklı bir evde uyuyor olacaktım geceleri. yine geceleri daha mutlu olacaktım orası kesin. birisi bana sevgiyle sarılır mıydı bilemem ama şehvetli birinin sarılacağı kesindi.
mesela şu an daha farklı giyiniyor olurdum. tanrım parasızlık yüzünden artık tamamen tiki olucam diye çok korkuyorum. neyse onlar da insan. müziik müziiik! şarkılar bambaşka olurdu kesin. heeey ısmarlama yemekler yemezdim o zaman. e notlarım da kesin daha yüksek olurdu. aman ne yapacaksam notu. efenim o hırka benim olurdu kesin, ben o hırka için her şeyi yapardım. aslında hala da yaparım ama şşhtt kimse bilmiyor. arkadaş çevrem aynı kalırdı ama. bir tek o değişmezdi sanırım. ha bir de kullandığım parfüm aynı kalırdı. ee işini bilmek gerek. aah ah o zaman da başka şeyler içimde kalırdı. geri dönüşü de olmazdı o yolun.
neyse. efenim biz böyle iyiyiz bence. kimse oturup bu durak-anlarını düşünmeye kalkmasın. yoksa beeyle oturup saatlerce feysbukta fotoğraflara bakaar bakaar dalarsınız. zaman geriye gitmiyor ama fotoğraflar geriye gidiyor sevgili okurlar. günümüzden geçmişe bir fotoğraf yolculuğu yaparken "ah tam da şundan bir gece önceydi işte! şu an bu fotoğrafta ben olabilirdim" dersiniz. demeyin. ondan hemen sonraki karşınıza çıkacak olan fotoğraf "biz iyiyiz böyle" demeniz için bir fırsattır. denedim çalışıyor.
dünya küçük lan.
durak-anlarınızı iyi değerlendirin.
piç olun piiiç.
oha çok gitmek istedim o anlara şimdi. "tamam lan kabul" deseydim keşke şu an kafamda en belirgin olan biz iyiyiz böyle anına. off neler değişecekti neler. başta, farklı bir evde uyuyor olacaktım geceleri. yine geceleri daha mutlu olacaktım orası kesin. birisi bana sevgiyle sarılır mıydı bilemem ama şehvetli birinin sarılacağı kesindi.
mesela şu an daha farklı giyiniyor olurdum. tanrım parasızlık yüzünden artık tamamen tiki olucam diye çok korkuyorum. neyse onlar da insan. müziik müziiik! şarkılar bambaşka olurdu kesin. heeey ısmarlama yemekler yemezdim o zaman. e notlarım da kesin daha yüksek olurdu. aman ne yapacaksam notu. efenim o hırka benim olurdu kesin, ben o hırka için her şeyi yapardım. aslında hala da yaparım ama şşhtt kimse bilmiyor. arkadaş çevrem aynı kalırdı ama. bir tek o değişmezdi sanırım. ha bir de kullandığım parfüm aynı kalırdı. ee işini bilmek gerek. aah ah o zaman da başka şeyler içimde kalırdı. geri dönüşü de olmazdı o yolun.
neyse. efenim biz böyle iyiyiz bence. kimse oturup bu durak-anlarını düşünmeye kalkmasın. yoksa beeyle oturup saatlerce feysbukta fotoğraflara bakaar bakaar dalarsınız. zaman geriye gitmiyor ama fotoğraflar geriye gidiyor sevgili okurlar. günümüzden geçmişe bir fotoğraf yolculuğu yaparken "ah tam da şundan bir gece önceydi işte! şu an bu fotoğrafta ben olabilirdim" dersiniz. demeyin. ondan hemen sonraki karşınıza çıkacak olan fotoğraf "biz iyiyiz böyle" demeniz için bir fırsattır. denedim çalışıyor.
dünya küçük lan.
durak-anlarınızı iyi değerlendirin.
piç olun piiiç.
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
durağan*durak-an*dur-akan,
fotomoto,
gece,
koku,
lan?,
piç olmak lazım şu hayatta,
tercih meselesi,
zamanda yolculuk
Perşembe, Haziran 17, 2010
abo
allahımmm aynı şarkılar çalmasın hep diye listeye aynı şarkıları tekrar tekrar doluşturmak. eğlenceli lan aslında. neyse. off bu akşamki yedinci limonlu sodamı içiyorum. günün toplamı dokuz tane içtiğimi gösteriyor tabi. öff bi tanesinin parasını ödemeyi unutmuşum, çok utandım hatırlayınca. yarın gidiyim de ödiyim bari. bence benim başım bu kadar ağrımasın. evet hiç kimseye şuram ağrıyo buram ağrıyo diye şikayet edemiyodum, bence bloga yazmak iyi fikirmiş. bundan sonra böyle yapıcam. o zaman midemin de çok ağrıdığını eklemem gerek. gözlerim de inanılmaz ağrıyo aslında görmekten. bi de belim çok ağrıyo, çok oturmaktan sanırım. ama iyi haber dizimdeki sigara yanığının artık sızlamaması. bence bu iyi bi gelişme. öff astım ilacım da bitti. ya gece nefes alamazsam? çok tozlu lan bu ev, bi de güneş almıyo. bi de çok sevdiğim ayakkabımın tabanı çıktı yine bugün amaaeeen. neyse. oyy kitap okiyim ben. aa hatta bugün son okuduğum sayfadan alıntı yapim bi tane de. öhöömm geliyi:
"Ama boşlukta her yürüyenin hayatında öyle bir an gelir ki hava tehlikeyle dolar, korkarım ki biz de o ana geldik artık."
geldik sona derim bir ahmet kaya edasıyla ve gider kitap okurum.
geldik yine bir sona baylar bayanlar, geldik malesef kaçınılmaz olarak..
"Ama boşlukta her yürüyenin hayatında öyle bir an gelir ki hava tehlikeyle dolar, korkarım ki biz de o ana geldik artık."
geldik sona derim bir ahmet kaya edasıyla ve gider kitap okurum.
geldik yine bir sona baylar bayanlar, geldik malesef kaçınılmaz olarak..
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
durağan*durak-an*dur-akan,
duy beni,
öpücük balığı,
şişli,
uyku yazıları,
yazmak
Çarşamba, Haziran 16, 2010
farklı olanlar onların derdi
arabasını bir türlü park edemeyen şoförler gibiyim. o arabayı her bulduğum deliğe sokmaya çalışıyorum çılgıncasına, girmeyeceğini bile bile. bahçenin ötesindeki arabayı ve şoförü görünce aydınlandım bir anda. dışarıdan nasıl göründüğüme değil de içeride nasıl olduğuma baktım da; kendime acımayalı tam 8 yıl olmuş, vay beee! teşekkür ediyorum bana bu duyguyu bir daha yaşattığınız için.
o zaman 8 yıl önce yaptığım gibi göz yaşlarımı sileyim önce; ne yapıyormuşum ben, diyeyim. nasıl olsa yastıklarda bıraktıkları siyah lekeler kadar bile değeri yok insanların. bende neden değerlensinler ki?
oha be. valla. üzüldüm ve reset attım kendime. o ergen halimle bile daha sağlammışım şu halimden. ne yapıyorum ben yahu? o kapıya git; açılmıyor mu, diğerine git o halde. yav bırak artık, o kapılar açılmayacak hiç. herkesin koyunu bacağı kendine. bırak insanların peşini, 'sevgi dilenme'yi. bırak bir kere de seninkini biri çalsın.
o yee küllerimden doğdum!
o zaman 8 yıl önce yaptığım gibi göz yaşlarımı sileyim önce; ne yapıyormuşum ben, diyeyim. nasıl olsa yastıklarda bıraktıkları siyah lekeler kadar bile değeri yok insanların. bende neden değerlensinler ki?
oha be. valla. üzüldüm ve reset attım kendime. o ergen halimle bile daha sağlammışım şu halimden. ne yapıyorum ben yahu? o kapıya git; açılmıyor mu, diğerine git o halde. yav bırak artık, o kapılar açılmayacak hiç. herkesin koyunu bacağı kendine. bırak insanların peşini, 'sevgi dilenme'yi. bırak bir kere de seninkini biri çalsın.
o yee küllerimden doğdum!
bunlar çağrıştı:
ben aslında varım,
ben biraz malım galiba,
değişmek,
melik the desperate :),
monolog,
yazmak
Cumartesi, Mayıs 22, 2010
amaniiiin
oyy blog blog,
ne yanlış hatalar yapıyorum ben bugün! biri beni durdursun ya da ben yer altında saklanıcam sonsuza kadar. ne salak bi bünyeyim yahu hay kafama!
ben de eski yazılarımı okumuştum geçenlerde gülden gibi ama izlenimlerimi yarın yazıciim.
tanrım beni affetsin!
ayy ayy melike çok ayıp çook!
ne yanlış hatalar yapıyorum ben bugün! biri beni durdursun ya da ben yer altında saklanıcam sonsuza kadar. ne salak bi bünyeyim yahu hay kafama!
ben de eski yazılarımı okumuştum geçenlerde gülden gibi ama izlenimlerimi yarın yazıciim.
tanrım beni affetsin!
ayy ayy melike çok ayıp çook!
Çarşamba, Nisan 28, 2010
lying in the depths of my imagination
içime kapanmayı seviyorum. hıhı ivit seviyorum. sonra açılmayı da seviyorum. aslında açılmamış olmayı da seviyorum. insanların kanmasını da seviyorum. ama insanların kanmamasını daha çok seviyorum. hıhı ivit. mektup yazmayı seviyorum. cevap gelmemesini sevmiyorum. ama sonra gelince seviniyorum. you can take me wheeere you wiiilll! hıhı ivit. hayat o kadar da zor diil aslında. çünkü insanlar çok kolay. ama ben insanları tanıyamıyorum orası ayrı. yok yok tanımayı reddediyorum diyelim. diyymi ki? ayy kör oldum. su içtim. keşke hayatı vitdrov edebilsek. ayy ozman da yerine yenisi gelmez ki. ozman da hayatı drop edelim, sonra yenisini ed yapabilelim. ayy ne komik olur. önce bir hafta o hayatı yaşarız. sonra bırakır gideriz. gidemeyiz. danışmanımız hemen yeni bir hayat almamızı öğütler hıhı ivit. biz de önce itiraz eder sonra yenisini ekleriz. sonra beğenmezsek onu da hayatın ortasında vitdrov ederiz. ayy yine olmadı. demek ki hayat öyle bi şey değil-miş-miş. ne kadar sayntıfik genellemeler yabdım yine. hıhı ivit. çünkü ben konuşmayı bilmiyorum. ayy kör oldum. su içtim yine. insanların hayatlarını apaçık sergilemesini seviyorum. benim gibi hıhı ivit. ama sergilememesini de seviyorum. bulmaca gibi uğraşıyosun çözmek için. ben uzuuuun bi arkadaşlık istiyorum ama uzuuun böyle. ehehe o kadar uzun ki yani çok uzun. god bless word games. sigaram düştü ama parke yanmadı. ayy kör oldum. sigara içtim. içmedim, yalan söyledim. yazıyorum şu an, elim dolu. şimdi içtim ama ehehe. bence bu yazıyı okumayın yaa, valla. gerçek diyom bak. ben yazıyorum eyyyleniyorum, siz amaaan bu ne biiieee derseniz üzülürüm. okumayın ya da demeyin. hani noldu sizin piçlik levhanıza? kimseden ses çıkmadı nooldu? ben yabdım ben yabdım. az önce de yabdım. valla da işe yaradı. ben sevdim. ama her zaman yapamıyorum vaktim olmuyo. aslında oluyo da insanların vakti olmuyo. oyalamak istemiyorum şimdi. hani vakitlerini benim oyunlarımla mı geçirsinler yani? yok artık daha neler. koşuşturmak lazım hiç soluklanmadan. aman soluklanmayın sakın ha ya looser olursunuz ya ikinci. ayy kör oldum. bebeğim... ikinciyi kim hatırlıyo ha? kim? ben hatırlıyorum lan. ta kendisi de oluyorum hatta. hiç de gocunmuyorum. ikinciyim ben lalalalala ikinciyim holleeeey naynananaaay naynananaaaay. ben biliyorum hatırlayanlar var ikinciyi. birinci belli, ikinci kim? kıııh ben ben ben. küsme hemen birinci, şaka ettim. önceki birincilerle alakan olmadığını belirtmek isterim ama hala okuyup okumadığından emin olamadığım için bıdıbıdıbıdııı ayy kör oldum. arkadaşlaaaar burçunun ingiliz literatürüne lalala ifadesinin karşılığı olarak lelele'yi eklemesini seviyorum. ayy kör oldum. bu sefer çok çabuk kör oldum. ayy god bless word games. god bi de akıl oyunlarını bless etsin. seviyorum. boğaziçi kaptı, itü kaldı ööööyle. nööldü? kııh komiğime gitmiş demek ki. bence bu kadar yeter bu gece. hıhı ivit. şimdi içime kapanma vakti. kimse kapatmasın gözlerimi, en azından bu gece..
bunlar çağrıştı:
belibol,
ben aslında varım,
ben biraz malım galiba,
burçin,
cücüm,
çakıl,
ders ders ders,
gülmece,
hoppaa,
korku,
kübçük,
lan?,
melik the desperate :),
oyun,
şarkı,
tercih meselesi
Cumartesi, Nisan 17, 2010
i am addicted to whatsoever
ben de sevmedim bir şeyler yazmamamı, ama şu sıralar yazmak beni sevmediğim hallere sokuyor. rahatlatmak yerine itiraf etmeye zorluyor. itiraf ettikçe - kaçamadığımdan - yazdıklarıma gömülüyorum. gömüldükçe bir başka ben oluyorum, bana bir haller oluyor.
aslında duygusal duygusal (şu anki ruh halimle derdo derdo diye düzeltmek istiyorum müsadenizle) yazmaya başlamıştım yine yukarıdaki gibi. sonra durdum düşündüm, var bi terslik bende belli, gittim sigara içtim bi tane. hayat böyle olmuyo lan, bi gariplik var dedim. nölüyo? dedim. lan?! dedim sonra, bilen bilir. açtım, bulduğum bütün blogları okudum baştan sona. herkes bi kafalar yaşamış yazarken, bazıları bilincinde, bazıları ööle zırvalamış. bazıları çok baydı, bazılarına çok güldüm. bazısı gelmiş 35 yaşına, hala benim 18 yaşımda girdiğim triplerde. bırakın bi artık ya. valla. hiç gerek yok teyzem ya valla. ben yaşadım oradan biliyorum, bi geniş ol, bi rahatla. onları yaşıyosun yaşıyosun da bi bok olmuyo sonra. ööle yaşadığınla/hissettiğinle/düşündüklerinle/uydurduklarınla kalıveriyosun. kimse de sallamıyo bak ben biliyorum beni dinle şşt teyzeee. sana yazık valla benden demesi.
ben bugün bunu gördüm: piç olmak lazım şu hayatta. hayat senin piçin olmadan sen onun piçi olcaksın. koycaksın götüne her şeyin. hiç de sevmem ha piç insanları. bi tanesi gelsin şu an karşıma, yüzüne bile bakmam. sarkastik oluveririm hemen amaaaa da sevmesek bile öyle olmalı be. eğlenelim azıcık dimi?
eğlence de neyse. neyse ne. eğlenirdim ben eskiden, o zaman kavramlarla sorunlarım vardı. şimdi yok diye mi kendimi bayıyorum aceba günden güne? kendime soru sormayı seviyorum. cevap verecek birisi mutlaka bulunuyor çünkü. ama her şeye açıklama yapma huyumu sevmiyorum (bkz: bir önceki cümle). kimse bana açıklama yapmıyor, ben niye yapıyorum ki?? piç olmak lazım piiiiç.
moreover, bide bunları okuyup da piç olmaya karar verirseniz size piç olma önerilerim olacak. mesla öğrendiğimiz politikıl teorileri hatırlayalım. sonra da kavramlarla ilgili geride kalmış olan sorunlarımızı tekrar günümüze taşıyıp 'piçlik' kavramının içini boşaltalım. şimdi o teorileri bir daha hatırlayalım ve piçlik kavramına uyarlayalım. piçlik boş bir levha olsun. ahahahahah ne sararım ben burdan şimdi. neyse okuyun okuyun, eğleniyoruz işte. şimdiii madem kavramın içini boşalttık, e kendimiz dolduralım bari yazık olmasın, boşuna boşaltmış olmayalım. işte bu noktada piç olmak isteyen herkes kendisine bir 'do/do not' listesi yapacak ve bu levhaya yazacak. şu hayatta yapmak istediklerinizi ve istemediklerinizi yazacağınız bir liste olacak bu. örnek veriyorum:
do: çapkın ol, sarkastik davran, bilmem kimi görünce hemen aşağıla, hep gül vs.
do not: ucuz yemek yeme, bilmem kime bağımlı olma, aman elalemin ortasında ağlama, kimsenin nazını çekme vs.
(bu listeyi ingilizce hazırlayınca daha mantıklı oluyo ve göze daha hoş görünüyo, yapmıştık bi kere ordan biliyorum. ama ben şimdi örnek verdiğimden ve ingilizce düşünmeye üşendiğimden ecnebi dillerde yazmıyorum. yoksa 5 dil biliyorum ben, bilen bilir.)
şimdi kimsenin görmeyeceği bu listeyi oluşturduktan sonra levhamıza şu hayatta yapmak/olmak istediğimiz ve istemediğimiz her şeyi yazıyoruz. artık piçlik kavramımız hazır. eğer derseniz ki yook benim listem piçlik kavramına uymadı, o zaman isterseniz kavramınızın adını değiştirebilirsiniz. ama zaten biz eski kavrama göre bir piçlik yaparak kavramın içini boşaltıp kendimiz doldurduğumuzdan o artık eski piçlik değil. o nedenle böyle bir statementla gelmeniz biraz saçma olur ama olsun gelen olur, gelmeyen olur, istediğinizi yapabilirsiniz, özgür bir levha sundum size. ama değiştirirseniz şunu unutmayın ki sizin artık kavramlarla sorununuz yoktur, zaten hiç olmamıştır.
piçliğin adını değiştiren piçtir lan! hadi bakam, gelsin çelınclar. içimdeki despotu susturamıyorum bazen, affola. ne kadar konradikşın dolu bir hayatım var yarebbim ama hanginizin yok ki?
neyse, bu levhayı böyle doldurduktan sonra beyninize yerleştiriyosunuz. nasıl yerleştireceğiniz size kalmış. her şeyi de ben anlatamam ya (benim piçlik listemdekilerden biri de bu olacak anlaşılacağı üzre. yoksa ben herkese istediği her şeyi anlatan bir insanım, bilen bilir. valla.). isterseniz yerleştirmeden ezberleyebilirsiniz de ama diğer türlüsü daha kalıcı oluyo diye onu öneriyorum. en sonunda yapmanız gereken tek şey individual'ların state of nature'da self-interested olduğunu kabul edip bu levhada yazılı olanlara göre davranmak. hayatınız çok kolaylaşacak lan, bi de eğlenceksiniz üstüne. daha ne istiyosunuz.
levha sistemini uygulayıp da memnun kalmayan bana gelsin, ben bi ayar çekerim ona.
bence ben iyi sardırdım, az eğlenmedim ama ne yalan söyliyim.
piç olmak lazım piiç..
aslında duygusal duygusal (şu anki ruh halimle derdo derdo diye düzeltmek istiyorum müsadenizle) yazmaya başlamıştım yine yukarıdaki gibi. sonra durdum düşündüm, var bi terslik bende belli, gittim sigara içtim bi tane. hayat böyle olmuyo lan, bi gariplik var dedim. nölüyo? dedim. lan?! dedim sonra, bilen bilir. açtım, bulduğum bütün blogları okudum baştan sona. herkes bi kafalar yaşamış yazarken, bazıları bilincinde, bazıları ööle zırvalamış. bazıları çok baydı, bazılarına çok güldüm. bazısı gelmiş 35 yaşına, hala benim 18 yaşımda girdiğim triplerde. bırakın bi artık ya. valla. hiç gerek yok teyzem ya valla. ben yaşadım oradan biliyorum, bi geniş ol, bi rahatla. onları yaşıyosun yaşıyosun da bi bok olmuyo sonra. ööle yaşadığınla/hissettiğinle/düşündüklerinle/uydurduklarınla kalıveriyosun. kimse de sallamıyo bak ben biliyorum beni dinle şşt teyzeee. sana yazık valla benden demesi.
ben bugün bunu gördüm: piç olmak lazım şu hayatta. hayat senin piçin olmadan sen onun piçi olcaksın. koycaksın götüne her şeyin. hiç de sevmem ha piç insanları. bi tanesi gelsin şu an karşıma, yüzüne bile bakmam. sarkastik oluveririm hemen amaaaa da sevmesek bile öyle olmalı be. eğlenelim azıcık dimi?
eğlence de neyse. neyse ne. eğlenirdim ben eskiden, o zaman kavramlarla sorunlarım vardı. şimdi yok diye mi kendimi bayıyorum aceba günden güne? kendime soru sormayı seviyorum. cevap verecek birisi mutlaka bulunuyor çünkü. ama her şeye açıklama yapma huyumu sevmiyorum (bkz: bir önceki cümle). kimse bana açıklama yapmıyor, ben niye yapıyorum ki?? piç olmak lazım piiiiç.
moreover, bide bunları okuyup da piç olmaya karar verirseniz size piç olma önerilerim olacak. mesla öğrendiğimiz politikıl teorileri hatırlayalım. sonra da kavramlarla ilgili geride kalmış olan sorunlarımızı tekrar günümüze taşıyıp 'piçlik' kavramının içini boşaltalım. şimdi o teorileri bir daha hatırlayalım ve piçlik kavramına uyarlayalım. piçlik boş bir levha olsun. ahahahahah ne sararım ben burdan şimdi. neyse okuyun okuyun, eğleniyoruz işte. şimdiii madem kavramın içini boşalttık, e kendimiz dolduralım bari yazık olmasın, boşuna boşaltmış olmayalım. işte bu noktada piç olmak isteyen herkes kendisine bir 'do/do not' listesi yapacak ve bu levhaya yazacak. şu hayatta yapmak istediklerinizi ve istemediklerinizi yazacağınız bir liste olacak bu. örnek veriyorum:
do: çapkın ol, sarkastik davran, bilmem kimi görünce hemen aşağıla, hep gül vs.
do not: ucuz yemek yeme, bilmem kime bağımlı olma, aman elalemin ortasında ağlama, kimsenin nazını çekme vs.
(bu listeyi ingilizce hazırlayınca daha mantıklı oluyo ve göze daha hoş görünüyo, yapmıştık bi kere ordan biliyorum. ama ben şimdi örnek verdiğimden ve ingilizce düşünmeye üşendiğimden ecnebi dillerde yazmıyorum. yoksa 5 dil biliyorum ben, bilen bilir.)
şimdi kimsenin görmeyeceği bu listeyi oluşturduktan sonra levhamıza şu hayatta yapmak/olmak istediğimiz ve istemediğimiz her şeyi yazıyoruz. artık piçlik kavramımız hazır. eğer derseniz ki yook benim listem piçlik kavramına uymadı, o zaman isterseniz kavramınızın adını değiştirebilirsiniz. ama zaten biz eski kavrama göre bir piçlik yaparak kavramın içini boşaltıp kendimiz doldurduğumuzdan o artık eski piçlik değil. o nedenle böyle bir statementla gelmeniz biraz saçma olur ama olsun gelen olur, gelmeyen olur, istediğinizi yapabilirsiniz, özgür bir levha sundum size. ama değiştirirseniz şunu unutmayın ki sizin artık kavramlarla sorununuz yoktur, zaten hiç olmamıştır.
piçliğin adını değiştiren piçtir lan! hadi bakam, gelsin çelınclar. içimdeki despotu susturamıyorum bazen, affola. ne kadar konradikşın dolu bir hayatım var yarebbim ama hanginizin yok ki?
neyse, bu levhayı böyle doldurduktan sonra beyninize yerleştiriyosunuz. nasıl yerleştireceğiniz size kalmış. her şeyi de ben anlatamam ya (benim piçlik listemdekilerden biri de bu olacak anlaşılacağı üzre. yoksa ben herkese istediği her şeyi anlatan bir insanım, bilen bilir. valla.). isterseniz yerleştirmeden ezberleyebilirsiniz de ama diğer türlüsü daha kalıcı oluyo diye onu öneriyorum. en sonunda yapmanız gereken tek şey individual'ların state of nature'da self-interested olduğunu kabul edip bu levhada yazılı olanlara göre davranmak. hayatınız çok kolaylaşacak lan, bi de eğlenceksiniz üstüne. daha ne istiyosunuz.
levha sistemini uygulayıp da memnun kalmayan bana gelsin, ben bi ayar çekerim ona.
bence ben iyi sardırdım, az eğlenmedim ama ne yalan söyliyim.
piç olmak lazım piiç..
bunlar çağrıştı:
ben aslında varım,
ben biraz malım galiba,
değişmek,
duy beni,
hoppaa,
lan?,
melik the desperate :),
oyun,
piç olmak lazım şu hayatta,
tercih meselesi,
wine not cupcake
Pazar, Nisan 11, 2010
wine not?
ozman da bir cümle daha gelsin Mill'den:
"The test of real and vigorous thinking, the thinking which ascertains truths instead of dreaming dreams, is successful application to practice."
"The test of real and vigorous thinking, the thinking which ascertains truths instead of dreaming dreams, is successful application to practice."
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
ders ders ders,
hayat,
lan?,
şişli
Pazar, Mart 21, 2010
karar verdim ki!
evet evet ben midtörmlere kadar ders çalışmayıp hep hafta sonları bişeyler dikmeye karar verdim şu an. evet evet yarın başlıyorum hatta. off çok güzel olucak her şey. kübçük kızmasın bana ama :)
Pazar, Mart 07, 2010
god-like
eğer sihirli bir gücüm olsaydı, onun insanların hislerini bilmek ve yönetmek olmasını dilerdim.
hayat çok kolay olurdu o zaman, çok da eğlenceli olurdu.
toplumu çiftlere ayırıp birbirlerine aşık ederdim, ohh kimse de kimseye karışmazdı. herkes ayrı bi mutlu olurdu.
sinirli insan kalmazdı dünyada.
para kazanmak zorunda da kalmazdım.
kim bilir belki de şu an içinde bulunduğum tek bir ilişki bile benim olmazdı artık.
mmh belki de daha güzel olurmuş meğersem, öyle diyorlar içimden..
bir de bazen - zaman zaman - sık sık - bazen her daim - her gece mesela - hafızamı kaybetmeyi diliyorum.
ama korktuğum tek nokta öss'ye tekrar girmek durumunda kalıp da soruları yapamamak. hafızamı kaybediyorum ya hani, tümden mi gitse acaba matematik falan da mı hatırlayamasam, yoksa sadece anılarım mı gitse? bunun bir yolunu yordamını bulsam hazırım valla.
hem tümden gidecekse 'bu yaştan sonra okunmaz' diyip para kazanmak zorunda da kalmam.
"golden middle of that heavenly road
that I’ve heard is laying
somewhere in this world"
hayat çok kolay olurdu o zaman, çok da eğlenceli olurdu.
toplumu çiftlere ayırıp birbirlerine aşık ederdim, ohh kimse de kimseye karışmazdı. herkes ayrı bi mutlu olurdu.
sinirli insan kalmazdı dünyada.
para kazanmak zorunda da kalmazdım.
kim bilir belki de şu an içinde bulunduğum tek bir ilişki bile benim olmazdı artık.
mmh belki de daha güzel olurmuş meğersem, öyle diyorlar içimden..
bir de bazen - zaman zaman - sık sık - bazen her daim - her gece mesela - hafızamı kaybetmeyi diliyorum.
ama korktuğum tek nokta öss'ye tekrar girmek durumunda kalıp da soruları yapamamak. hafızamı kaybediyorum ya hani, tümden mi gitse acaba matematik falan da mı hatırlayamasam, yoksa sadece anılarım mı gitse? bunun bir yolunu yordamını bulsam hazırım valla.
hem tümden gidecekse 'bu yaştan sonra okunmaz' diyip para kazanmak zorunda da kalmam.
"golden middle of that heavenly road
that I’ve heard is laying
somewhere in this world"
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
ben biraz malım galiba,
dialog,
hoppaa,
lan?,
tercih meselesi,
tuvalet anıları,
uyku yazıları,
wine not cupcake
Perşembe, Ocak 07, 2010
selpak pudra kokulu
burcu uyuyo şimdi içeride. ben de o rahat uyusun da uyanmasın diye hep sessizlik yapıyorum evde. çayımı bile sessiz içiyorum, o derece. deli gibi makale okuyorum yine. başım ağrıdı hatta, yine o derece.
biz tuvalet kağıdı aldık bugün, artık daha mutluyuz. hayatımıza neşe kattı. ne kağıtmış be!
hı şimdi neden bunları yazdığımı hatırladım birden. az önce tuvalete gitmiştim yine, mutlu mutlucuk. sonra aklıma daha önce tuvalette düşündüğüm bir şey geldi. evet, biz türkler tuvalette ziyadesiyle düşünüyoruz.
sevdiklerimin saçlarının uzayışını görmediğim zaman kendimi eksik hissediyorum. onlara dair anıların kaçırılmışlığının eksikliği. bu eksiklikler sonra üzüntüye sebep oluyor bende. insanlarımın saçlarının uzama sürecini görmemişsem veya görememişsem, hayatımda çok büyük bir boşluk olduğu hissine kapılıyorum. adeta öğrenmek bile istemiyorum saçları uzamış mı uzamamış mı diye. saçlarını kestirdiklerinde aynı şeyi hissetmiyorum bak. sadece uzamayla ilgili bir şey bu. insanlar benim saçlarımın uzadığını göremediğinde de üzülüyorum aynı şekilde. mesela aslı; uzamış mıdır acaba saçları şimdi. canuş ya da. hadi güldenin, burcunun saçlarını görüyorum her zaman, uzuyorlar bildiğin. ya da meronun saçları; aa neden hiç uzamıyor acaba merak ettim şimdi. neyse. bak mesela, benim saçlarım da uzadı baya. çakıl bunu göremedi diye de ayrı bir hüzün çöküyor üstüme. çağdan görüyor mudur acaba saçlarımın uzadığını? derste hep arkada oturuyor, görüyordur herhalde. onun saçlarına da bakayım bari aklıma gelmişken. uzamamışsa sevineyim bi.
hımm tuvaletteyken bu kadarı çıkıyor demek ki. bi dahakine daha sofistike şeyler düşünmeye çalışıcam. ama final zamanı da olmaz ki. neyse denicem yine de. olmadı bi daha. olmadı bi daha. birazdan yine gidicem. bu sefer ne düşünsem acep?
ehehe az önce gittiğimde de şey düşünmüştüm: keşke de mail adresime girdiğim zaman 'Salak Melike! N'aaber? Nabıyon? :)) ' falan yazsa sayfanın üstünde.
hımm ben yüzlerce makaleme döneyim en iyisi. bu gece iyi bitmeyecek.
ammaan sabahlar olmasın canııım!
biz tuvalet kağıdı aldık bugün, artık daha mutluyuz. hayatımıza neşe kattı. ne kağıtmış be!
hı şimdi neden bunları yazdığımı hatırladım birden. az önce tuvalete gitmiştim yine, mutlu mutlucuk. sonra aklıma daha önce tuvalette düşündüğüm bir şey geldi. evet, biz türkler tuvalette ziyadesiyle düşünüyoruz.
sevdiklerimin saçlarının uzayışını görmediğim zaman kendimi eksik hissediyorum. onlara dair anıların kaçırılmışlığının eksikliği. bu eksiklikler sonra üzüntüye sebep oluyor bende. insanlarımın saçlarının uzama sürecini görmemişsem veya görememişsem, hayatımda çok büyük bir boşluk olduğu hissine kapılıyorum. adeta öğrenmek bile istemiyorum saçları uzamış mı uzamamış mı diye. saçlarını kestirdiklerinde aynı şeyi hissetmiyorum bak. sadece uzamayla ilgili bir şey bu. insanlar benim saçlarımın uzadığını göremediğinde de üzülüyorum aynı şekilde. mesela aslı; uzamış mıdır acaba saçları şimdi. canuş ya da. hadi güldenin, burcunun saçlarını görüyorum her zaman, uzuyorlar bildiğin. ya da meronun saçları; aa neden hiç uzamıyor acaba merak ettim şimdi. neyse. bak mesela, benim saçlarım da uzadı baya. çakıl bunu göremedi diye de ayrı bir hüzün çöküyor üstüme. çağdan görüyor mudur acaba saçlarımın uzadığını? derste hep arkada oturuyor, görüyordur herhalde. onun saçlarına da bakayım bari aklıma gelmişken. uzamamışsa sevineyim bi.
hımm tuvaletteyken bu kadarı çıkıyor demek ki. bi dahakine daha sofistike şeyler düşünmeye çalışıcam. ama final zamanı da olmaz ki. neyse denicem yine de. olmadı bi daha. olmadı bi daha. birazdan yine gidicem. bu sefer ne düşünsem acep?
ehehe az önce gittiğimde de şey düşünmüştüm: keşke de mail adresime girdiğim zaman 'Salak Melike! N'aaber? Nabıyon? :)) ' falan yazsa sayfanın üstünde.
hımm ben yüzlerce makaleme döneyim en iyisi. bu gece iyi bitmeyecek.
ammaan sabahlar olmasın canııım!
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
burçin,
canan the desperate :),
cücüm,
çakıl,
çanuşka:),
ders ders ders,
gülden the desperate :),
hoppaa,
lan?,
mero,
şişli,
tuvalet anıları,
yazmak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)