ben aslında varım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ben aslında varım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Aralık 17, 2010

the only exception

yazayım. ne yazayım? 4 gündür uğraşıyorum yazmak için. yazmak zorlu bir şey benim için. uzun süredir de zorlu şeyleri atmıştım bir köşeye. günlerce uyursun da uyanmak istemezsin ya öyle bir şey. rüya görmek gibi ya da. rüya da görmüyordum ne zamandır.
ne yazayım ki şimdi? farmville'i anlatayım mı size? yazmaya yeniden başlayacağım diye uykusuzluk başladı yine. uykusuzluğum demiyorum bakın, sahiplenmiyorum artık.
kafamda birsürü şey vardı aslında şuraya yazmak için. ama bir süre yazmayınca gelen tepkiler üzerine düşündüm de şu günlük diye tuttuğumuz bloglarımız bile başkalarına karşı sorumlu olduğumuz alanlar haline gelmiş. elbette ben de başka blogları takip ettiğim zaman normalden uzun süreler boyunca yazı yayınlanmadığında hayalkırıklığına uğruyorum. ve bunları hissederken karşı taraftan istediklerimiz naif ve masum şeyler. yazı yazsın. daha ne isteyeyim ki? ama yazmadıkça onun bana karşı sorumlu hale gelmesi? düşündürücü..
alınmayın tabiki hemen. ben de aynı şeyleri hissediyorum hepinize karşı ama işte bıdı bıdı.. düşündüm işte yine.
şurada yazarken eleştirdiğim, rahatsız olduğum toplumsal ve bireysel ilişkiler bütününü yine yeni yeniden her gün üretiyormuşuz demek ki. neymiş hayat da politika gibi reproductiondan ibaretmiş.
dün yazayım bari artık diye bilgisayar başına geçtiğimde yazmamak için elimden gelen her şeyi yaptım. efendime söyleyeyim yılda bir kere falan yaptığım gazete okuma eylemini gerçekleştirdim mesela. üç saat falan sürdü. biraz yavaş okuyorum sanırım. mesela uykusuz'u da bir-bir buçuk saatte falan okuyorum ben, yalan değil. penguen de alırsam o akşamım hiç oluyor. o yüzden uykusuzun ilk 60 sayısını haftası haftasına biriktirdikten sonra bir anda bıraktım. çok vaktimi alıyordu. sonra farmville oynamaya başladım. bugünlerde de o günde bir 3 saatimi falan alıyor. ama olsun boşluk doldurmak diyoruz biz buna. varsın dolsun.
ya gerçekten de uzun süre yazmayınca ne yazacağıma dair düşüncelerim uçup gitti. ben bi kafamı toparlayayım yazarım bir şeyler.

Salı, Ekim 26, 2010

kayganlaştırıcı

yemin ederim hayatımın en sıkıcı dönemini yaşıyorum. ama bu dönemde o kadar çok şeye şaşırıyorum ki çok şeye şaşırıyorum yani. o kadar ensest ki çok anal. ayy insanlar öldürecek beni yeminlen. bu öyle bi psikoloji ki şöyle bi psikoloji. öğrendiğim, duyduğum, gördüğüm her şeye gözlerimi beeyle aça aça 'skaldal!' demek istiyorum. insanlarım, beni seviyosanız nütfen biraz daha az şaşırtıcı olun. her şeyinizi ortaya dökmeyin, gizleyin falan ne bileyim. bakın benim malım meydanda mı? hayır. sizinki de olmasın. öğrenmiyim nolur yani. gözümün içine sokaa sokaa.. günbegün ayrı düşüyoruz her biriniz yüzünden. valla sinirim bozuldu, çok gülüyorum size. o kadar çok gülüyorum ki çok gülüyorum yani. kalkıp gidesim var tralalala.

Cuma, Ekim 08, 2010

if i knew where it was, i would take you there

tamamlanmışlık hissim aksi iddia edilse de hiç yanıltmadı beni. 'erken' eklediler başına, erkenmiş o zamanlar. erkenmiş de aslında, daha yaşayacak koca bir aşk varmış önümde. tamamım ben, demişim; mükemmel olmadığımın bilincinde. en büyük parçam tamamlanmıştı nasılsa, gerisi teferruat. teferruat diye baktım hep, hislerimden habersizce. o da gittiğinde tamamlanmıştım artık, yaşandı bitti dediğimde.
...

...
avucumdaki kelimeleri götürebilsem geçmişe
tümler kalırdı geriye sadece
-ki- sıkıcı birer kıssadan hisse

Pazartesi, Eylül 06, 2010

somewhere over the rainbow

..
geçen zaman - inkarlar - içinde
kazanılan sanrılar dönüşür kaybedilene
depremler olur beraberinde
kayıplar acıtır her yeri
denir ki sonra bir yerde:
kayıp giden siyah hiç gitmemiş meğerse.
..

şevkat örtmüş gökkuşağının renklerini;

renkleri göremeyen siyahı inkar edebilir mi?
..

Çarşamba, Haziran 16, 2010

farklı olanlar onların derdi

arabasını bir türlü park edemeyen şoförler gibiyim. o arabayı her bulduğum deliğe sokmaya çalışıyorum çılgıncasına, girmeyeceğini bile bile. bahçenin ötesindeki arabayı ve şoförü görünce aydınlandım bir anda. dışarıdan nasıl göründüğüme değil de içeride nasıl olduğuma baktım da; kendime acımayalı tam 8 yıl olmuş, vay beee! teşekkür ediyorum bana bu duyguyu bir daha yaşattığınız için. 
o zaman 8 yıl önce yaptığım gibi göz yaşlarımı sileyim önce; ne yapıyormuşum ben, diyeyim. nasıl olsa yastıklarda bıraktıkları siyah lekeler kadar bile değeri yok insanların. bende neden değerlensinler ki?
oha be. valla. üzüldüm ve reset attım kendime. o ergen halimle bile daha sağlammışım şu halimden. ne yapıyorum ben yahu? o kapıya git; açılmıyor mu, diğerine git o halde. yav bırak artık, o kapılar açılmayacak hiç. herkesin koyunu bacağı kendine. bırak insanların peşini, 'sevgi dilenme'yi. bırak bir kere de seninkini biri çalsın. 
o yee küllerimden doğdum!

Pazar, Haziran 06, 2010

uyumazken

..
zaman durdu.
yazamadım, yazamazdım zaten.
ellerim tutuldu sanki, dudaklarım kendime kenet-len-di
öyle bir mutluluk-idi- ki gözler doldu, kalpler attı o anda.
ne de heyecanla çar-par-dı!
yaşam durdu
zamanım doldu
hep bir şeyler vermeye çalıştım si-ze
alan aldı, gerisi boş kaldı
yoksa boş biz miydik?
karıştırdım şimdi
kapanıyor gözlerime dünya
nerede mavi mutluluklar?
zamanım doldu
bizden daha mutluydu, evet
bizden daha mut-lu
idi.
gözler doldu o anda, kalpler attı
bizden daha mut-lu
..
bizse sarhoşuz sonsuzlukta
sonsuzlukta mutluyum
ayılmamak bahane
bahane ayılmamak
ayılmamak bana-ne!
çünkü mutluyuz sonsuzlukta
şarhoşken sonsuzum
mutluyuz sarhoşken
çünkü bir-tek şarhoşken mutluyuz
bu nedenle son-suz-uz!
..
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
kayboluşların şehrinde bir adam var
bütün varlığıyla
-resminin yapılmasını bekleyen.
..
cem adrian,
murat yılmazyıldırım
ve hoşça kal;
sizi seviyorum.
..

Pazar, Mayıs 16, 2010

your account will expire soon

çok acıklı yahu. sen git o kadar hesap açtır, para yatır aylardır, sonra meyil atsınlar sana yor ekaunt vil ekspayır suun diye. ayıp denen bişey var. var mı? varsa ayıp budur işte.
o değil de çok rüzgar var. insanı yutuverecekmiş gibi geliyor, alıp bir yerlere sürükleyecekmiş ve bir daha da geri getirmeyecekmiş gibi. esiyor da esiyor. esmeli mi esmemememeli mi? -meli -malı ekleri beni sürüklüyor. bakalım nereye kadar götürecek, nerede bırakıp 'artık burası senin yolun, burada zorunluluklar yok' diyecek. hala kaybolmadım daha, garip. hala kaybolmadım, daha garip. 'virgülün güzellikleri' yazmama gerek bırakmayan güzellik; kaybolmamam sensin. "kaybolursam şarkı söyle" ki kaybetmezsin, bilirim.
birisi, her zaman biri olduğu için birilerinin birisi; biri olmasaydı eğer ne başkalarının birisi olurdu ne de kendine biri kalırdı kendinden geriye. birilerinin birisi oldukça zenginleşiyor aksine; birliğine çokluk katıyor.
-bu sebeptendir ki yalnızlığı tanıyor.

Perşembe, Mayıs 06, 2010

reply to all

bu ara hayatımda hep bu olsun istiyorum: reply to all. verdiğim cevapları herkes anlasın istiyorum, herkes üstüne alınsın istiyorum. hayat hep ağzımdaki şarap tadında olsa keşke. dönüp dolaşıp geldiğim 'kürkçü dükkanı' artık kürkçü dükkanı olmasın istiyorum. yanaklarım al al olup içimdeki coşkuyu bastıramazken birisi gözüme derdini, sıradanlığını anlatmak için değil susmak için baksın en içten haliyle. birisi oynadığım oyunlara 'sen iyi oynayamıyorsun' diye yaklaşmasın bi kere de. 

reply to all: ben oyunların alasını hepinizden iyi biliyorum. hepinizden iyi de oynadım zamanında. şimdi 'iyi' dediğiniz oyunu 'iyi' dediğiniz taktiklerle oynamıyorsam vardır elbet sebebi, sormayın niye. zaten sormuyorsunuz da bilesiniz istedim. sizin aklınıza gelmez sorular sormak. ha belki bir gün aklınız başınıza gelir de merak edersiniz neden niye, ha olur da sorarsınız neden niye, ha o zaman cevap veririm orası ayrı. belki de vermem belli mi olur, hayatımı yokuşa sürüklemiş olacaksınız ne de olsa o zamana kadar. 'seni seviyorum'larınız işe yaramaz hale gelecek o zaman, ben artık bu duruma üzülmüyor olacağım. 

amaaan gerisini niye yazıyorsam, rahatladım ya o bana yeter.
haydi iyi geceler.

Çarşamba, Nisan 28, 2010

lying in the depths of my imagination

içime kapanmayı seviyorum. hıhı ivit seviyorum. sonra açılmayı da seviyorum. aslında açılmamış olmayı da seviyorum. insanların kanmasını da seviyorum. ama insanların kanmamasını daha çok seviyorum. hıhı ivit. mektup yazmayı seviyorum. cevap gelmemesini sevmiyorum. ama sonra gelince seviniyorum. you can take me wheeere you wiiilll! hıhı ivit. hayat o kadar da zor diil aslında. çünkü insanlar çok kolay. ama ben insanları tanıyamıyorum orası ayrı. yok yok tanımayı reddediyorum diyelim. diyymi ki? ayy kör oldum. su içtim. keşke hayatı vitdrov edebilsek. ayy ozman da yerine yenisi gelmez ki. ozman da hayatı drop edelim, sonra yenisini ed yapabilelim. ayy ne komik olur. önce bir hafta o hayatı yaşarız. sonra bırakır gideriz. gidemeyiz. danışmanımız hemen yeni bir hayat almamızı öğütler hıhı ivit. biz de önce itiraz eder sonra yenisini ekleriz. sonra beğenmezsek onu da hayatın ortasında vitdrov ederiz. ayy yine olmadı. demek ki hayat öyle bi şey değil-miş-miş. ne kadar sayntıfik genellemeler yabdım yine. hıhı ivit. çünkü ben konuşmayı bilmiyorum. ayy kör oldum. su içtim yine. insanların hayatlarını apaçık sergilemesini seviyorum. benim gibi hıhı ivit. ama sergilememesini de seviyorum. bulmaca gibi uğraşıyosun çözmek için. ben uzuuuun bi arkadaşlık istiyorum ama uzuuun böyle. ehehe o kadar uzun ki yani çok uzun. god bless word games. sigaram düştü ama parke yanmadı. ayy kör oldum. sigara içtim. içmedim, yalan söyledim. yazıyorum şu an, elim dolu. şimdi içtim ama ehehe. bence bu yazıyı okumayın yaa, valla. gerçek diyom bak. ben yazıyorum eyyyleniyorum, siz amaaan bu ne biiieee derseniz üzülürüm. okumayın ya da demeyin. hani noldu sizin piçlik levhanıza? kimseden ses çıkmadı nooldu? ben yabdım ben yabdım. az önce de yabdım. valla da işe yaradı. ben sevdim. ama her zaman yapamıyorum vaktim olmuyo. aslında oluyo da insanların vakti olmuyo. oyalamak istemiyorum şimdi. hani vakitlerini benim oyunlarımla mı geçirsinler yani? yok artık daha neler. koşuşturmak lazım hiç soluklanmadan. aman soluklanmayın sakın ha ya looser olursunuz ya ikinci. ayy kör oldum. bebeğim... ikinciyi kim hatırlıyo ha? kim? ben hatırlıyorum lan. ta kendisi de oluyorum hatta. hiç de gocunmuyorum. ikinciyim ben lalalalala ikinciyim holleeeey naynananaaay naynananaaaay. ben biliyorum hatırlayanlar var ikinciyi. birinci belli, ikinci kim? kıııh ben ben ben. küsme hemen birinci, şaka ettim. önceki birincilerle alakan olmadığını belirtmek isterim ama hala okuyup okumadığından emin olamadığım için bıdıbıdıbıdııı ayy kör oldum. arkadaşlaaaar burçunun ingiliz literatürüne lalala ifadesinin karşılığı olarak lelele'yi eklemesini seviyorum. ayy kör oldum. bu sefer çok çabuk kör oldum. ayy god bless word games. god bi de akıl oyunlarını bless etsin. seviyorum. boğaziçi kaptı, itü kaldı ööööyle. nööldü? kııh komiğime gitmiş demek ki. bence bu kadar yeter bu gece. hıhı ivit. şimdi içime kapanma vakti. kimse kapatmasın gözlerimi, en azından bu gece..

Pazartesi, Nisan 26, 2010

taken for granted

"bir kez sustuğunda
susmasan çözüm değil"
..
konuşmaya başladığında
saçmalar durursun
tükeneceğin anda
susmak çözüm değil
..
yeni birisini ekledim tanıma
baş ağrısı olsun bunun adı da
ağrılarım kadar acı versem dünyaya
ben versem acıyı
onlar almasa
acıları olsa hali'hazır'da
onları tüketseler
çantada keklik deseler
keklik çantada olsa
baksalar bulamasalar
beni mumla arasalar
ben gitmiş olsam
baş ağrılarım kalsa
ben gitmesem..
..

Cumartesi, Nisan 17, 2010

i am addicted to whatsoever

ben de sevmedim bir şeyler yazmamamı, ama şu sıralar yazmak beni sevmediğim hallere sokuyor. rahatlatmak yerine itiraf etmeye zorluyor. itiraf ettikçe - kaçamadığımdan - yazdıklarıma gömülüyorum. gömüldükçe bir başka ben oluyorum, bana bir haller oluyor.
aslında duygusal duygusal (şu anki ruh halimle derdo derdo diye düzeltmek istiyorum müsadenizle) yazmaya başlamıştım yine yukarıdaki gibi. sonra durdum düşündüm, var bi terslik bende belli, gittim sigara içtim bi tane. hayat böyle olmuyo lan, bi gariplik var dedim. nölüyo? dedim. lan?! dedim sonra, bilen bilir. açtım, bulduğum bütün blogları okudum baştan sona. herkes bi kafalar yaşamış yazarken, bazıları bilincinde, bazıları ööle zırvalamış. bazıları çok baydı, bazılarına çok güldüm. bazısı gelmiş 35 yaşına, hala benim 18 yaşımda girdiğim triplerde. bırakın bi artık ya. valla. hiç gerek yok teyzem ya valla. ben yaşadım oradan biliyorum, bi geniş ol, bi rahatla. onları yaşıyosun yaşıyosun da bi bok olmuyo sonra. ööle yaşadığınla/hissettiğinle/düşündüklerinle/uydurduklarınla kalıveriyosun. kimse de sallamıyo bak ben biliyorum beni dinle şşt teyzeee. sana yazık valla benden demesi.
ben bugün bunu gördüm: piç olmak lazım şu hayatta. hayat senin piçin olmadan sen onun piçi olcaksın. koycaksın götüne her şeyin. hiç de sevmem ha piç insanları. bi tanesi gelsin şu an karşıma, yüzüne bile bakmam. sarkastik oluveririm hemen amaaaa da sevmesek bile öyle olmalı be. eğlenelim azıcık dimi?
eğlence de neyse. neyse ne. eğlenirdim ben eskiden, o zaman kavramlarla sorunlarım vardı. şimdi yok diye mi kendimi bayıyorum aceba günden güne? kendime soru sormayı seviyorum. cevap verecek birisi mutlaka bulunuyor çünkü. ama her şeye açıklama yapma huyumu sevmiyorum (bkz: bir önceki cümle). kimse bana açıklama yapmıyor, ben niye yapıyorum ki?? piç olmak lazım piiiiç.
moreover, bide bunları okuyup da piç olmaya karar verirseniz size piç olma önerilerim olacak. mesla öğrendiğimiz politikıl teorileri hatırlayalım. sonra da kavramlarla ilgili geride kalmış olan sorunlarımızı tekrar günümüze taşıyıp 'piçlik' kavramının içini boşaltalım. şimdi o teorileri bir daha hatırlayalım ve piçlik kavramına uyarlayalım. piçlik boş bir levha olsun. ahahahahah ne sararım ben burdan şimdi. neyse okuyun okuyun, eğleniyoruz işte. şimdiii madem kavramın içini boşalttık, e kendimiz dolduralım bari yazık olmasın, boşuna boşaltmış olmayalım. işte bu noktada piç olmak isteyen herkes kendisine bir 'do/do not' listesi yapacak ve bu levhaya yazacak. şu hayatta yapmak istediklerinizi ve istemediklerinizi yazacağınız bir liste olacak bu. örnek veriyorum:
do: çapkın ol, sarkastik davran, bilmem kimi görünce hemen aşağıla, hep gül vs.
do not: ucuz yemek yeme, bilmem kime bağımlı olma,  aman elalemin ortasında ağlama, kimsenin nazını çekme vs.
(bu listeyi ingilizce hazırlayınca daha mantıklı oluyo ve göze daha hoş görünüyo, yapmıştık bi kere ordan biliyorum. ama ben şimdi örnek verdiğimden ve ingilizce düşünmeye üşendiğimden ecnebi dillerde yazmıyorum. yoksa 5 dil biliyorum ben, bilen bilir.)
şimdi kimsenin görmeyeceği bu listeyi oluşturduktan sonra levhamıza şu hayatta yapmak/olmak istediğimiz ve istemediğimiz her şeyi yazıyoruz. artık piçlik kavramımız hazır. eğer derseniz ki yook benim listem piçlik kavramına uymadı, o zaman isterseniz kavramınızın adını değiştirebilirsiniz. ama zaten biz eski kavrama göre bir piçlik yaparak kavramın içini boşaltıp kendimiz doldurduğumuzdan o artık eski piçlik değil. o nedenle böyle bir statementla gelmeniz biraz saçma olur ama olsun gelen olur, gelmeyen olur, istediğinizi yapabilirsiniz, özgür bir levha sundum size. ama değiştirirseniz şunu unutmayın ki sizin artık kavramlarla sorununuz yoktur, zaten hiç olmamıştır.
piçliğin adını değiştiren piçtir lan! hadi bakam, gelsin çelınclar. içimdeki despotu susturamıyorum bazen, affola. ne kadar konradikşın dolu bir hayatım var yarebbim ama hanginizin yok ki?
neyse, bu levhayı böyle doldurduktan sonra beyninize yerleştiriyosunuz. nasıl yerleştireceğiniz size kalmış. her şeyi de ben anlatamam ya (benim piçlik listemdekilerden biri de bu olacak anlaşılacağı üzre. yoksa ben herkese istediği her şeyi anlatan bir insanım, bilen bilir. valla.). isterseniz yerleştirmeden ezberleyebilirsiniz de ama diğer türlüsü daha kalıcı oluyo diye onu öneriyorum. en sonunda yapmanız gereken tek şey individual'ların state of nature'da self-interested olduğunu kabul edip bu levhada yazılı olanlara göre davranmak. hayatınız çok kolaylaşacak lan, bi de eğlenceksiniz üstüne. daha ne istiyosunuz.
levha sistemini uygulayıp da memnun kalmayan bana gelsin, ben bi ayar çekerim ona.
bence ben iyi sardırdım, az eğlenmedim ama ne yalan söyliyim.
piç olmak lazım piiç..

Cuma, Mart 26, 2010

promise i'll be kind but i won't stop

geldi ve gitti. kendini büyüleyen dünyasına geri döndü. saatlerdir yazdığım her şeyi çöpe atarak gitti. ama yazdığım bir şeye değindi: çok basit! büyük oynayacaksın, dedi. eskiden ben de büyük oynardım.

geldi ve gitti.şu an son zamanlarda neden devamlı yenildiğimi kavradım birden. büyük oynamak lazım.

geldi ve gitti. bense hala gülüyorum. yazdığım her şeyi çöpe atıyorum. büyük oynanacaksa herkesin canı yanmalı.

hala gülüyorum. şimdi mutluluk var, huzursa gitti; ben geldim.
işte bunu seviyorum.

..

bir erkek için aşk;
hayatın kadınca işgal edilmesi.
işgal edilenin köleye dönüşmesi.
kölenin tattığı acı.
-acı mı?


ankara, 2006

you're kettling me!

bugün hepimiz bir şeyler itiraf ettik birbirimize. sevdiklerimizden başlayıp sevmediklerimize kaydı itiraflar, sonra uzadı da uzadı konuşma. malum sevmediklerimiz sevdiklerimizi katlar şu hayatta. sevmediğim hatta öfke duyduğum ne çok kişi varmış, bugün fark ettim kendimi dinlerken. sevdiğimizi sandığımız şeyler ne kadar da geriyormuş aslında bizi, bir bir ortaya döküldü bugün hepsi. hala düşünüyorum sevmediklerimi, düşün düşün ne bitmez şeymiş. gecenin bu saati oldu hala düşünüyorum. düşündükçe bir sbk'lı edasıyla tıslıyorum. e kalkiyim bari yataktan artık. baksana uyumuyorum!
..
ee tabi erken uyuyan insanın hali bir başka oluyor. dayanamıyorum uykusuzluğa. yatağa girer girmez uyuyakalıyorum hemen. çok can sıkıcı. allahtan bugün uyumamı gerektiren zorunluluklar ortadan kalktı da uyumadığım için kötü hissetmiyorum kendimi.
..
güzel kulübümün güzel mail grubunda gecenin bu saatinde geyik yapan insanları seviyorum. elindeki martinisine zeytin isteyerek dolaşmak ve zengin sanatçılardan olmak isteyen 'insan'ı seviyorum. gülüşü neşe saçan güzel insanı seviyorum. tatlı bilge'ciğim ve irfan hele.. parislerden laf yetiştiren güzel gözlü kızı da seviyorum. ablasının da ayrı bir yeri var, biricik saymanımız o bizim. kırmızı'yı ne kadar sevdiğimden bahsetmiyorum bile, çünkü anlatamam istesem de. keyfi yerinde bir güdoşitoya da hayır demem mesela mhh.
..
ama bu aralar en sevdiğim şey kübçükle konuşmak sanırım. kendimi ismini vermek istemediğim arkadaşım gibi hissediyorum: heeeey benimle konuşan birisi var! işte bu duygu, diyorum. o zaman sadece yüzüm gülmüyor artık. insanlarınsa beni neden sevmediğini anlamıyorum. ama gerçekten anlamıyorum. ben olsam bu kızı severdim, diyorum yine bir cem türkeli edasıyla ve aranızdan ayrılıyorum.
..
kübçük, you're kettling me!
(this makes sense ha? :))

Cuma, Ocak 29, 2010

and twisted thoughts that spin round my head

nereye yazdım bulamadım şimdi
belki de düşüncemde kalmıştır hepsi
anlatamamışımdır bildiklerimi
yazıya dökmek en iyisi
ancak böyle dinliyor seni birileri.
..
değiştiremiyorsan birisini
değiştirirsin kendisini
açık edersin yolun ikisini
-hiç açılmamış olan onunki
-yenilerini beklemek için diğeri seninki.
..
beklemek gerçekten gerekli mi
yolun sonu hep aynı değil mi
hep aynı mutluluk, hep aynı hüzün
dönüp durur beynimizde.
..
'we belong together' değil işte hayat
öyle bi dünya yok.
'can't find a better man' hiç değil hele
tam da bundan bahsediyorum ben de.
..

Çarşamba, Ocak 13, 2010

bakar mı ki?

insan bir duble rakıyla bu kafaya mı gelir her zaman?
hiç sanmam.
başka bir ruh hali bu, her zaman yakalanmayan.

"o kadar sevdim ki resmini..
biliyorum görünce beni, hep tanıyordum diyeceksin
rüyalarımda hep sen vardın, hep tanıyordum diyeceksin.."


ha bir de:
"geceleri resmine baktım, olanları anlattım.."


işte bugün konuştu mu benimle acaba?
bence her zaman konuşuyordu da duymayı hep erteledik.
her birimiz erteledik.
suçlamalı mıyız acaba birbirimizi?
ama bu zaman gerekliydi, diyecek birimiz hep.
bu zaman gerekli miydi peki?
özlemek için gerekliydi sanırım.
unutulanları hatırlamak, "bak ne anlatıcam", "bi de ne vardı biliyo musun", "benimse şöyle bi teorim var", "ben de aynı şeyi düşünüyorum ne zamandır", "şunu da dinle öyle çalışalım" demek için gerekliydi belki de..
..
yazmaya başlayınca zihnin berraklaşıyor birden.
az önceki o çok sevdiğin ruh hali kayboluyor birden.
ayakların üşümeye başlıyor bir anda, yeni yeni hissediyorsun..
halbuki daha az önce o seni üşütmeyen balkonda ilk sigaranı yakmıştın.
buraya ait değilim diye düşünmüştün.
daha bir kaç saat önce 'tayfa' kelimesini kullanmıştın.
sana ait olmayan bavullar vardı sana ait olmayan o balkonda,
gideceğinin habercisi gibi dikiliyorlardı yanı başında.
bir bira gidip almalı mı acaba bu saatte?
..
gidip almalı bence, riske atmamalı kendini..

Pazartesi, Ocak 04, 2010

how to disappear completely

zaman yaklaştıkça gerçeklik artıyor.
halbuki gerçekten uzaklaşıp gerçek olmayanda yaşamayı tercih etmişim ben,
- en gerçek bu sefer olsun diye.


zaman yaklaşıyor ben geriliyorum, ben güzelleşiyorum.
güzel olmayı sevmiyorum. insanlarla yakınlaştırıyor beni güzellik.
- ilişkilere hizmet eden en sinsi araç o..


güzel olmayı sevmiyorum, sırf bu yüzden..


herkes güzel olsun, ben olmayayım istiyorum. herkes konuşsun, ben susayım istiyorum.
- herkes baksın, ben göreyim istiyorum.

..

önüme set çekenler! size sesleniyorum:
dünyanızda yaşamayı sevmiyorum.
düşünmemi elimden almaya çabalıyorsunuz;
- sözcüklerimi tükettiğiniz gibi.
konuşmak istiyorum ben, düşünmek istiyorum.
sizin ne haddinize ki önüme barajlar kurmak?

"what does çağdaş yaşam mean?" o halde.

you idiot, you!
ama bunu anlamayacak kadar kirlisiniz işte,
- bencilliğinizi kabul etmeyecek kadar da kibirli.
kışkırtın beni,
kendinize dokunmayacağını sanarak kış-kır-tın!

siz kimsiniz ki?
böğürtlen mi?

yemeği buzdolabına kaldırmayı unutmuşum.

Pazar, Ocak 03, 2010

special k

- ne olacağını bilmemiz o kadar önemli mi gerçekten?
..
- değilse neden şimdi?
..
- şimdi değilse neden her zaman?
..
- her zaman değilse neden zaman zaman?
..
- bütün soruların cevabı aynı değil mi?
..
bu sorular seni soruların gerekliliği konusuna götürüyor, - aslında gereksizliği. neden bu kadar çok sorun var ki kendine? başkalarını çözdün de bir kendini mi çözemedin? böyle bir ihtimal olmadığına dikkat çekmek için soruyorsun bunca soruyu, öyle ya! pek öyle de değil aslında, değil mi? dikkat çekmek değil de derdin; hazırlıklı olmak.

- insan hazırlıklı olabilir mi bir şeye?
..
- olabilirse o nedir?
..
- insan dediğimiz yaratık duygularını hazır tutabilir mi bir duruma karşı?
..
öyleyse korku kalıyor bir tek geriye.

- ama neyin korkusu?


haydi şimdi bunu cevapla bakalım!

- korku işte, bildiğimiz korku..
yine olmayacak benim yüzümden korkusu. 
yine olmayacak onun yüzünden korkusu. 
önce hangimiz hata yapacak korkusu. 
önce hangimiz vazgeçecek korkusu. 
her şey eskisi gibi olacak mı korkusu. 
her şey eskisi gibi olacak korkusu.
hep yalnız mı uyuyacağım korkusu.
birlikte ama yalnız uyuma korkusu.
bunları düşünüp uyuyamama korkusu.
birinden önce uyuma düşüncesinin korkusu.
korkularımı anlamaları korkusu.
korkularımı anlamamaları korkusu.


haydi sormana izin bu kadar soruyu kendine diyelim. bu kadar korkunun arasında bu kadar soru sormaya korkmuyor musun peki? tamam, bu korkuları örtbas etmek için bu kadar soru sorman güzel; ancak seni karamsarlığa itmiyorlar mı?
güzeeel..


"Yalnızın adı yok gecenin bu saatinde.."

(14.12.2009)

Perşembe, Aralık 31, 2009

consensus

vedalarından nefret ediyorum..
..
hani gitmenden değil de
gitmek istemeyişini saklama çabandan.
ya da gidişini açığa vurmandan mı desem
veya hemen düşmanlaşışından mı bahsetsem.
hangisini en çok sevmiyorum bilemedim ki..
ama şunu biliyorum ki
-vedalarından nefret ediyorum..

Perşembe, Aralık 24, 2009

ben bugün bunu gördüm

sen ne safsın la, dediler bana.
bi de fazla iyi yüreklisin dediler.
bi de enayi misin kızım sen, dediler.

enayi ve aşırı saflık kısmını aldım ben, iyi yürekli olmadığımdan.

ne safım la ben..
..
iyi arkadaşlar kolay bulunmuyomuş, bunu gördüm bugün ben.
..
dışarı da hava kışın bile çok güzel olabiliyomuş, kuzey ışıl ışılmış.
dışarıdayken yanımdan geçen çiftin erkek tarafı "burası da kampüsün en kötü kısmı" dedi dişi tarafına.
kuzeyin ışıl ışıl olan o haline laf eden erkek kısmısına 'göt!' diyesim geldi ama hava çok güzel olduğu için demekten vazgeçip bi sigara yaktım.
..
ben bugün bunu da gördüm:
aslında haksız olan tek taraf değilmiş insan ilişkilerinde.
her iki tarafta da hata olmadan tartışma çıkmazmış.
aslında her zaman karşı tarafı da dinlemek gerekirmiş, öğrenmek için.
anlaşmak olmasa da anlamak gerekirmiş.
aslında anlayınca anlaşırmışsın da bazen..
yine çok safım diymi diymi?
..
bunu gören şunu da gördü:
aslında bazen karşındakinin yararını düşünerek yaptığın iyi şeyler karşıdaki için iyi olmayabiliyomuş.
o senin iyinmiş, onun iyisi olmak zorunda değilmiş.
hani senin doğrun başkasının doğrusu olmak zorunda değil ya, aynı mantık işte.
ben mantığı kuramamışım galiba.
evet evet.
..
mesela her insanın hayatında mert olsa bi tane.
geç yatınca kızsa mesela.
geç kalkınca da kızsa.
sabahları zorla uyandırsa ama böyle işkence ederek.
ders çalışınca kızsa.
ders çalışmayınca da kızsın ama.
her gün seni yürütse böyle saatlerce, yaz kış dinlemese.
konuşsa böyle saatlerce senle.
sen ona saldırsan, o sana saldırsa.
birbirinizi saldırganlıkla suçlasanız.
sonra 'iyiyiz' diyip kahkaha atsanız ve aynen devam etseniz.
gece müzik açsa mesela, müzikle uyusanız.
fotoğraf çekmece yapsanız beraber.
sıkılmasanız hiç ama.
rota belirleseniz beraber gezmece için.
pusula sorsanız birbirinize.
test etseniz birbirinizi devamlı.
birbirinizin hayatlarına radikal müdahaleler yapsanız.
ama da küsmece olmadan tabi.
sen çikolata alıp merte versen mesela ders çalışırken.
nası da mutlu olsa o öyle.
o da sana en güzel şaraplarından ikram etse, konuşmalık diye.
tartışacak konularınız bir türlü tükenmese.
sonu gülmeceyle bitse.
size en sevdiğinizi hatırlatsa bazı bazı.
mutlu olmanıza vesile olsa..
..
ben biraz saldırganım galiba, bunu da gördüklerim arasına ekledim gitti.
..
noterler de pek pahalıymış bee!
..
geceleri yatmadan önce farmville oynamak yerine kitap okuma alışkanlığı edinmek daha eğlenceliymiş sanırım.
ama da insan bir anda bağımlılıklarından kurtulamıyo ki..
..
meronun el sallaması da pek güzelmiş ama bunu bugün görmedim tabi ki, geçen gün gördüm.
..
derste yanındakiyle resim çizip hikaye yazmak pek eğlenceliymiş.
hele ki göbek, emo saç, kutu, kutunun içinde hediye, yeşil göz, kalkık burun, susuzluk çağrısı yapan çiçek çizmek ayrı bi eğlenmelikmiş..
..
belibolum çatalkaram çingenem notere 40.5 TL vermesine karşın beni özlemiş, anladım ben.
..
paper yazmak yerine yazı yazmak kesinlikle tercih edilebilir bi şeymiş.
..
sanırım hepsi bu kadar değil bugün gördüklerimin.
zaten bu gördüklerimin hepsi de bugüne ait değil.
olsun varsın.
maksat yazmak ne de olsa.
ha bugün ha yarın.
..
eheheh.

Cumartesi, Aralık 12, 2009

everybody knows

..
kızmakta haklısınız belki
ama siz bilmezsiniz ki
melikkız oynarken farmville'i
düşünmektedir tek bir şeyi
vardır her gün hediye gönderdiği biri
ve her gün hediye beklemektedir gönderdiği gibi
hediye geldiğini görünce mutluluk kaplar içini
bilir ki o, özel bir iletişimdir aralarındaki
-yalnızca kendinin bildiği..

tarlasına onun gider bakar
yeni bir şeyler varsa mutluluğu artar
bilir ki hayattadır
en azından farmville oynayacak kadar..

..ama arkadaşlar iyidir..