uyku yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uyku yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Aralık 19, 2010

taking chances

sanırım karşıma çıkabilecek en güzel fırsatlardan birini kaçırdım. öyle her an çıkmıyor insanın karşısına bu fırsatlar haa, kırk yılda bir. gördünüz mü tanıyorsunuz ahan da fırsatımız bu, diyerek. fırsat bu ya, heyecanlandırıyor sizi. yakalamak istiyorsunuz her an. kaçıyor da kaçıyor. şimdi size neler olduğunu üstü kapalı bir şekilde anlatacaktım ki bu noktada "e ben yakalamak için bir şey yapmadım ki. lan!?" içsesiyle boğuşmaktayım. hakkat lan, ben hiçbir şey yapmadım fırsatımı kaçırmamak için. tam 26 buçuk saat önce (doğru mu hesapladım acaba?) konuşurken böyle demiyordum ama. bu nüansı fark edememişim demek ki. nüans da ne nüans anasını satayım. parmağımı bile kıpırdatmamışım ki şurada oturup şikayet edeyim. üff kızdım şimdi kendime. tamam anlatmıyorum.

neyse efendim, benim bu yazıda asıl değinmek istediğim konu şu olacaktı ki biraz biraz yanlış yerlerden başladım. uyumayınca beynim böyle çalışıyor, mazur görünüz. tabi siz bunları okurken uyuyup uyanmış olacaksınız her zamanki gibi. uykunuzu da almışsınızdır siz şimdi, ooh mis. ya biz? biz yazı yazarken hep uykusuzuz lan, uyumuyoruz yazı yazıyoruz. yok bayağı attım şimdi, bir aydır bir şey yazmıyorum şu bloğa. adeta uğramaz oldum. ama diğerleri yazıyor bakın, beni bulamazsanız onlara gidin, hadi bakayım. tabi hala konuyu söylememiş olmam da dikkatinizden kaçmamıştır, bilirim ben sizi, sizi gidi siziii.

yazmayınca düşünmüyorum mu sandınız? düşünüyorum elbet, ben de bir insan evladıyım şükürler olsun. başım ağrıyor mesela, şu an onu düşünmekteyim. bir de dizlerim ağrıyor çok oturmaktan. çok oturdum bugün. bu iki cümleden biri gereksiz oldu bence. hangi cümle olduğuna siz karar verin. sonra bana gelin.

aslında başlığa başka bir şarkı yerleştirmiştim, ama şimdi değiştirdim kendisini. bu yazımızın adı bu şarkı olsun. diyeceğim o şey bu şey değildir ki bir dakika sonra alarm çalacak. çaldı. birazdan yine yalnız kalacağım. çalma. çalıyor. durdu. biri susturdu. uyandı herhalde. insanlar uyanınca hep gidiyor, keşke kalsalar.

Perşembe, Ekim 07, 2010

game theory

tonight began with anything dıbıdıbıdıp.
eveet kendi oyunumda kendim yenildim şu an. uzun zamandır meraklar içerisindeydim neden hiç yazma hissiyle dolup taşmıyorum diye. az önce güldenin komedili blogunu okurken fark ettim. daha doğrusu haticenin blogunu fark etmemle başladı bu yarım saatlik süreç. onu bir güzel izlemeye aldıktan sonra komedili blog okuma safhasında buldum kendimi. pek bir eğlendim doğrusu. gülden döktürmüş son zamanlarda, hızına yetişemez olmuşum. eferim gülden, takdirlerimi kazandın az önce. inanmazsınız yazılarda ismim geçtikçe daha bi okuyasım geldi. oturdum okuma yapmam gerekirken ben yine blog okudum. bu da bi çeşit okuma dedim kendi kendime. evet, daha ikinci haftadan başladım pff. sonra hüzünlü bloglara geçiş yapmışım yanlışlıkla. nasıl oldu ben de anlamadım. birden açılıverdi sayfalar. kim tıklamışsa linklere tövbeee. e açılmışken okumamak olmaz tabi. bayadır da takip etmiyormuşum, onu fark ettim. ama tatile çıkarmıştım beynimi, olsun o kadar. tatil bitmiş, kış gelmiş. götüm donuyo burada, beynim tatile çıkmış! yek yaa! gelsin de hep beraber donalım. sonra beraber yanarız nasılsa. dimi? ivit.
eveet diyeceğim o ki garip süreçler içindeyiz vesselam. nasıl çıkarız bilemem. bilirim de bilmem. mutluyduk yaa noldu? nooldu yani? kim açtı o blogları yine? kim okuttu bana yareeebbiim kiiim? yenildim mi şimdi yine? evet, yüzümü buruşturdum. ben bu dönem çok güzel dersler aldım. bi de okulum uzadı sanırım. ne biçim bi okulda okuyorum yarebbim. politikacıya evrim dersi aldırmıyolar. ne güzel dinlicektim, tırtıllar falan, yarasa uzmanları. seks, seks ve seks. bir sonraki konuya başlayamadan bir dönem daha kapandı hayatımda. oha saat kaç buçuk olmuş.

Pazartesi, Temmuz 26, 2010

the things that we cannot talk

bazen - hayır uyuyamazsın. düşüncelerin, hesaplaşmaların ele geçirir seni, rahat bırakmazlar. hepsi senin suçundur, bilirsin. onlar da bilirler. suçlarlar seni bu olduğun için, zor gelir onlara dayanmak. sense kızarsın kendine belki ama suçlamayan tek canlı sensindir kendi tabiatında. düşünceler düşünceleri çağırır, korkmazsın kendinden. hep yaparsın; yine yaparsın. tekrarlar durursun zihninde her-bir-kelimeyi. seni birken bin yapan, binken bir yapan her-bir-kelime! durduramazsın kendini artık. düşüncelerin akar hesaplaşmaların çığ gibi büyürken kalbin öyle bir hızlanmıştır ki nefesin kesilir bir anda. söylemişsindir seni uyutmayan her-bir-cümleyi. olay bu ya anlamışlardır kalp ritminin nedenini. söylenecek her cümleye zihnin kapanmıştır artık, duymaz olursun hiç-kimseyi. sen hesaplaşmışsındır artık, bırakırsın onları kendi yüzleşmelerine. kalbin git gide ağırlaşır ama rahatlayamamışsındır bir türlü. bir bakarsın ki kendine öfke dolmuşsun yine. kendi kendine hesaplaşmak yetmemiştir sana, daha fazlasını istersin. kalbin hızlanır yine dum dum - dum dum. gören gözler istersin, duyan kulaklar ve hisseden eller. dum dum - dum dum. onlar da hissetsin. bir sigaralık periyotlarla sana ne olduğu sorulmasın istersin artık. iyi değilsen bile sorulmadığında iyi olacağın bilinsin istersin. her yeni soru yeni bir kızgınlık demektir çünkü. korkarsın çünkü, kendinden. cevap vermezsin. kalbin daha hızlı atmaya başlar dum dum dum - dum dum dum. konuşacağız, dersin kendi kendine, bunu da konuşacağız bir gün. o gün gelir mi bilmezsin. olsun, gece sana kanat gerer, alır karanlığının içine hapseder. her yeni gece yeni bir hesaplaşma demektir çünkü. onlar arkalarını dönünce başlar yine düşünceler akın etmeye. ritm hızlanır dum dum dum dum dum. konuşma artık dur, dersin, duymaz kimse seni içeride. kalp atışlarını her bir uzvunda hissedersin
- ama konuşamazsın.

Çarşamba, Haziran 23, 2010

man dothing

öff blogger seni sevmiyorum şu anda. ha niye yani? herkeşler okumasın diye gittim blog adresimi falan değiştirdim. sıkıldığım için de bloğum iç açıcı gözüksün bari diye şeklini şemalini değiştirdim. azıcık eylence kattım içine. sen git eski kayıtlardaki bütüüün yorumları sil! olacak iş mi bu sayın blogger? hayır yani kızdım şimdi. ne güzel laflaşmıştık insanlarla.. hayrit bişeysin. tiii seni yaradana! neyse, bi kere yaptın, bi daha yapma böyle şeyler. aferin bak olcak olcak.

o değil de şu ara türkçe müzik dinleye dinleye başlıklarım türkçe olmaya başladı. öff o da değil aslında. yahu tatil hiç bitmesin istiyorum. böyle danalar gibi her daim yatayım uyuyayım, akşam kalkayım, film izleyeyim, kipat okuyayım. okul hiç başlamasın noolur ya gözünü sevem. öff yine derse kalkıcam iki ay zabahın köründe. hayır bi de sıcakta hiç çekilmiyo. yabdım biliyorum hıhı evet.

öff işim gücüm yok bi de düğüne gidicem ertesi gün. nefret ediyorum düğünlerden arkadaşım. evlenmeyin allah için nolur.  hayır gelmek zorunda kalıyorum ona kızıyorum. belki de bu yüzden evlenmek istemiyorumdur bilemedim şimdi.

Perşembe, Haziran 17, 2010

abo

allahımmm aynı şarkılar çalmasın hep diye listeye aynı şarkıları tekrar tekrar doluşturmak. eğlenceli lan aslında. neyse. off bu akşamki yedinci limonlu sodamı içiyorum. günün toplamı dokuz tane içtiğimi gösteriyor tabi. öff bi tanesinin parasını ödemeyi unutmuşum, çok utandım hatırlayınca. yarın gidiyim de ödiyim bari. bence benim başım bu kadar ağrımasın. evet hiç kimseye şuram ağrıyo buram ağrıyo diye şikayet edemiyodum, bence bloga yazmak iyi fikirmiş. bundan sonra böyle yapıcam. o zaman midemin de çok ağrıdığını eklemem gerek. gözlerim de inanılmaz ağrıyo aslında görmekten. bi de belim çok ağrıyo, çok oturmaktan sanırım. ama iyi haber dizimdeki sigara yanığının artık sızlamaması. bence bu iyi bi gelişme. öff astım ilacım da bitti. ya gece nefes alamazsam? çok tozlu lan bu ev, bi de güneş almıyo. bi de çok sevdiğim ayakkabımın tabanı çıktı yine bugün amaaeeen. neyse. oyy kitap okiyim ben. aa hatta bugün son okuduğum sayfadan alıntı yapim bi tane de. öhöömm geliyi:

"Ama boşlukta her yürüyenin hayatında öyle bir an gelir ki hava tehlikeyle dolar, korkarım ki biz de o ana geldik artık."


geldik sona derim bir ahmet kaya edasıyla ve gider kitap okurum.

geldik yine bir sona baylar bayanlar, geldik malesef kaçınılmaz olarak..

Pazar, Haziran 06, 2010

uyumazken

..
zaman durdu.
yazamadım, yazamazdım zaten.
ellerim tutuldu sanki, dudaklarım kendime kenet-len-di
öyle bir mutluluk-idi- ki gözler doldu, kalpler attı o anda.
ne de heyecanla çar-par-dı!
yaşam durdu
zamanım doldu
hep bir şeyler vermeye çalıştım si-ze
alan aldı, gerisi boş kaldı
yoksa boş biz miydik?
karıştırdım şimdi
kapanıyor gözlerime dünya
nerede mavi mutluluklar?
zamanım doldu
bizden daha mutluydu, evet
bizden daha mut-lu
idi.
gözler doldu o anda, kalpler attı
bizden daha mut-lu
..
bizse sarhoşuz sonsuzlukta
sonsuzlukta mutluyum
ayılmamak bahane
bahane ayılmamak
ayılmamak bana-ne!
çünkü mutluyuz sonsuzlukta
şarhoşken sonsuzum
mutluyuz sarhoşken
çünkü bir-tek şarhoşken mutluyuz
bu nedenle son-suz-uz!
..
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
kayboluşların şehrinde bir adam var
bütün varlığıyla
-resminin yapılmasını bekleyen.
..
cem adrian,
murat yılmazyıldırım
ve hoşça kal;
sizi seviyorum.
..

we all need to be more content with less

..
sana dokunurken ellerim
içimden tek-bir-şey diledim
içimden, olmayacak tek şeyi diledim
tek-bir-şey-di dileğim
ne de heyecanla çarp-mış-tı!
kapanıyor gözlerime dünya
tuttum ve hapsettim
hapsettim bir sandığa
böylece benimle-idi-
hep yanımda
sandık açılınca gerçek olacaktı
sandık açıldı
gerçek olmadı
dışarı bile çıkmadı
dışarı kadar çıkamayacak-idi-
korkutucuydu çünkü
o kadar korku verici-idi- ki
zamanım doldu
daha azıyla yetindim hep
ama zamanım doldu
bir ömrümü yalnızca...
...geçirebilirdim
hep bir şeyler vermeye çalıştım sa-na
korku değildi yalnızca..
..

Çarşamba, Mayıs 26, 2010

though i don't like you anymore

tutku yok insanlarda. aşk denen şeyi yaşamıyorlar. bilmiyorlar ve tanımak da istemiyorlar. zamanları ve istekleri yok buna. ah bir tutulsalar!
..
insanın insana tutkusu
geçemiyor insanın kendine tutkusunu
ve bilmiyorlar sevmenin vazgeçilmez arzusunu.
..
daha uzak, daha da..
..
can yakmayı da bilmiyorlar, acılarını saklamayı da. saklanamayan acı kadar zavallısı yoktur duyguların. (daha sonra düzeltilmek üzere bu yargı şimdilik böyle)
..
insanın yalnızlığı kadar güzel bir duygu tatmadım ben - her şeye rağmen - şimdiye kadar.
..
cümleler cümle olmayınca ne kadar da güzeller.
..
''i have to climb your wall 'cause you're the one who makes me fell much taller than you are.''
..
uyuyun insancıklarım. hep uyuyun, hiç uyanmadan.
..
uyku sorunu olmayan insanlara baktım da şu an, hayatlarından hep şikayetçiler. devamlı söylenip duruyorlar. belki de bütün gün söylendiklerinden kafalarını yastığa koydukları gibi uyuyakalıyorlardır,
    -düşünecek bir şeyleri olmadığından.
..
yine yanlış zamanda doğru mekanı yaşıyoruz. ya da belki mekan bile yanlıştır. gitmeden bilemeyeceğimiz varsayımlarda bulunuyoruz. gidince varsayımlarımızı da beraberimizde götürüyoruz,
    -bir daha hiç doğrulanmamacasına.
..
belki de doğrulanmaması daha iyidir, bilemiyoruz.
..
değişeceğini varsaydığımız hayatlar yaşıyoruz. sadece istediğimiz yönde değişmiyorlar, hepsi bu.
yine -de- yaşıyoruz.
..
gitmek lazım bazen, zamanı gelince.
    -ama savaşmayalım derseniz, kabulümdür.

what can i do sometimes

hayat burada hep aynı,
zaman hiç değişmiyor.
oysa ki zaman değişirdi eskiden.
sanki yüzyıllar geçmiş üstünden.
eskimişim.
eskiden daha çok yanardı canım.
halbuki şimdi daha çok acımalı her yanım.
bu seferki çok daha ağır ama o kadar yaralamıyor, hay aksi..
..
zamana dönüp bakınca diyorum ki hiçbir şey değişmemiş şu son bir yıldır hayatımda. herkes yine aynı herkes. her şey yine aynı her şey. hislerimiz bile değişmemiş, biraz azalmış biraz çoğalmış hepsi o kadar. başladığımız noktadayız yine yeni yeniden. does it matter? 'her şey iyi olacak' diyen şarkılar dinlerdik eskiden. 'song to say goodbye' dinliyoruz şimdi. zaman bize ne katmış ki, değiştiremedikten sonra?

Pazar, Mayıs 16, 2010

your account will expire soon

çok acıklı yahu. sen git o kadar hesap açtır, para yatır aylardır, sonra meyil atsınlar sana yor ekaunt vil ekspayır suun diye. ayıp denen bişey var. var mı? varsa ayıp budur işte.
o değil de çok rüzgar var. insanı yutuverecekmiş gibi geliyor, alıp bir yerlere sürükleyecekmiş ve bir daha da geri getirmeyecekmiş gibi. esiyor da esiyor. esmeli mi esmemememeli mi? -meli -malı ekleri beni sürüklüyor. bakalım nereye kadar götürecek, nerede bırakıp 'artık burası senin yolun, burada zorunluluklar yok' diyecek. hala kaybolmadım daha, garip. hala kaybolmadım, daha garip. 'virgülün güzellikleri' yazmama gerek bırakmayan güzellik; kaybolmamam sensin. "kaybolursam şarkı söyle" ki kaybetmezsin, bilirim.
birisi, her zaman biri olduğu için birilerinin birisi; biri olmasaydı eğer ne başkalarının birisi olurdu ne de kendine biri kalırdı kendinden geriye. birilerinin birisi oldukça zenginleşiyor aksine; birliğine çokluk katıyor.
-bu sebeptendir ki yalnızlığı tanıyor.

Perşembe, Mayıs 06, 2010

reply to all

bu ara hayatımda hep bu olsun istiyorum: reply to all. verdiğim cevapları herkes anlasın istiyorum, herkes üstüne alınsın istiyorum. hayat hep ağzımdaki şarap tadında olsa keşke. dönüp dolaşıp geldiğim 'kürkçü dükkanı' artık kürkçü dükkanı olmasın istiyorum. yanaklarım al al olup içimdeki coşkuyu bastıramazken birisi gözüme derdini, sıradanlığını anlatmak için değil susmak için baksın en içten haliyle. birisi oynadığım oyunlara 'sen iyi oynayamıyorsun' diye yaklaşmasın bi kere de. 

reply to all: ben oyunların alasını hepinizden iyi biliyorum. hepinizden iyi de oynadım zamanında. şimdi 'iyi' dediğiniz oyunu 'iyi' dediğiniz taktiklerle oynamıyorsam vardır elbet sebebi, sormayın niye. zaten sormuyorsunuz da bilesiniz istedim. sizin aklınıza gelmez sorular sormak. ha belki bir gün aklınız başınıza gelir de merak edersiniz neden niye, ha olur da sorarsınız neden niye, ha o zaman cevap veririm orası ayrı. belki de vermem belli mi olur, hayatımı yokuşa sürüklemiş olacaksınız ne de olsa o zamana kadar. 'seni seviyorum'larınız işe yaramaz hale gelecek o zaman, ben artık bu duruma üzülmüyor olacağım. 

amaaan gerisini niye yazıyorsam, rahatladım ya o bana yeter.
haydi iyi geceler.

Pazar, Nisan 11, 2010

uyku-mak

makale okuyorum ben yine, evet. uzun uzun cümleler var yine anlamadığım. sadece cümlelerin sonunu yakalayabiliyorum ama o noktadan sonra makale beni yakalayamıyor.

"nor is it only in their intelligence that they suffer."

ne demekse artık, kim bilir..

Cuma, Mart 26, 2010

you're kettling me!

bugün hepimiz bir şeyler itiraf ettik birbirimize. sevdiklerimizden başlayıp sevmediklerimize kaydı itiraflar, sonra uzadı da uzadı konuşma. malum sevmediklerimiz sevdiklerimizi katlar şu hayatta. sevmediğim hatta öfke duyduğum ne çok kişi varmış, bugün fark ettim kendimi dinlerken. sevdiğimizi sandığımız şeyler ne kadar da geriyormuş aslında bizi, bir bir ortaya döküldü bugün hepsi. hala düşünüyorum sevmediklerimi, düşün düşün ne bitmez şeymiş. gecenin bu saati oldu hala düşünüyorum. düşündükçe bir sbk'lı edasıyla tıslıyorum. e kalkiyim bari yataktan artık. baksana uyumuyorum!
..
ee tabi erken uyuyan insanın hali bir başka oluyor. dayanamıyorum uykusuzluğa. yatağa girer girmez uyuyakalıyorum hemen. çok can sıkıcı. allahtan bugün uyumamı gerektiren zorunluluklar ortadan kalktı da uyumadığım için kötü hissetmiyorum kendimi.
..
güzel kulübümün güzel mail grubunda gecenin bu saatinde geyik yapan insanları seviyorum. elindeki martinisine zeytin isteyerek dolaşmak ve zengin sanatçılardan olmak isteyen 'insan'ı seviyorum. gülüşü neşe saçan güzel insanı seviyorum. tatlı bilge'ciğim ve irfan hele.. parislerden laf yetiştiren güzel gözlü kızı da seviyorum. ablasının da ayrı bir yeri var, biricik saymanımız o bizim. kırmızı'yı ne kadar sevdiğimden bahsetmiyorum bile, çünkü anlatamam istesem de. keyfi yerinde bir güdoşitoya da hayır demem mesela mhh.
..
ama bu aralar en sevdiğim şey kübçükle konuşmak sanırım. kendimi ismini vermek istemediğim arkadaşım gibi hissediyorum: heeeey benimle konuşan birisi var! işte bu duygu, diyorum. o zaman sadece yüzüm gülmüyor artık. insanlarınsa beni neden sevmediğini anlamıyorum. ama gerçekten anlamıyorum. ben olsam bu kızı severdim, diyorum yine bir cem türkeli edasıyla ve aranızdan ayrılıyorum.
..
kübçük, you're kettling me!
(this makes sense ha? :))

Pazar, Mart 07, 2010

it's cold outside

şu hayatta en sevdiğim şeylerden biri ankara'daki balkonda sigara içmek.
gecenin önemi var
soğuğun önemi yok.
hava yine kararmış, ben yine sigara içerken düşünceler alemine dalmışım.
(-yine düşün bir şeyleri, durmadan düşün.)
(-aman eksik kalmasın.)
neyse..
şey düşünüyorum o anda da; olay bu ya, sihirli bir gücüm olsa ne yapmak ister idim acep. bu düşünceye de cv yazma konusundan gelmiştim, şu an hatırladım. düşünce zincirleri, çağrışımlar pek bi yahşi bizim ailede. bu daha çok merve'de göze çarpar, bense içimde tutarım. o yüzden de az zıplarım. zıplarsam da merve'yle zıplarım. çünkü o da zıplar, hiç sormaz neden zıplıyoruz diye. başka herkes sorar. bi o sormaz.
off bu soruyu mero'ya sormak geldi aklıma şimdi, de uyuyor allahtan mışıl mışıl. bir başlarsa hayal dünyası durmaz onun. lost room oluruz. kayboluruz.
o anda babam geldi balkona. önce mutfağa, sonra balkona.
"ben cumartesi günü işte bu halde balkonda sigara içerken hasta oldum." dedi zatürre babam. "benim odamda içebilirsin istersen. hem pencere de açılıyor, onu da açabilirsin" dedi.
"üstümdeki yeterli babacım, üşümüyorum" dedim üşüdüğümün bilincinde.
"hava soğuk." dedi gitti. sonra geri geldi.  tekrar aynı konuşmayı yaptık. ben gönlü olsun diye sigaramı söndürdüm, içeri girdim.

o, o balkonda sigara içmenin keyfini bilmiyordu.
ben biliyordum.
ben, üşümemenin yeterli olmadığını bilmiyordum.
ama o biliyordu.

god-like

eğer sihirli bir gücüm olsaydı, onun insanların hislerini bilmek ve yönetmek olmasını dilerdim.
hayat çok kolay olurdu o zaman, çok da eğlenceli olurdu.
toplumu çiftlere ayırıp birbirlerine aşık ederdim, ohh kimse de kimseye karışmazdı. herkes ayrı bi mutlu olurdu.
sinirli insan kalmazdı dünyada.
para kazanmak zorunda da kalmazdım.
kim bilir belki de şu an içinde bulunduğum tek bir ilişki bile benim olmazdı artık.
mmh belki de daha güzel olurmuş meğersem, öyle diyorlar içimden..


bir de bazen - zaman zaman - sık sık - bazen her daim - her gece mesela - hafızamı kaybetmeyi diliyorum.
ama korktuğum tek nokta öss'ye tekrar girmek durumunda kalıp da soruları yapamamak. hafızamı kaybediyorum ya hani, tümden mi gitse acaba matematik falan da mı hatırlayamasam, yoksa sadece anılarım mı gitse? bunun bir yolunu yordamını bulsam hazırım valla.
hem tümden gidecekse 'bu yaştan sonra okunmaz' diyip para kazanmak zorunda da kalmam.


"golden middle of that heavenly road
that I’ve heard is laying
somewhere in this world"

Çarşamba, Şubat 10, 2010

then i see you standing there

"Daha yakın olsak keşke" diyordu karanlığa doğru. "Daha yakın olabilsek 'o'nunla.."
'O'nun içini dolduran insanların gelip geçiciliği miydi onu üzen, yoksa hep yanlış 'o'lar bulması mıydı kendine? Bilmiyordu. Soruların ikinci yarısının tehlikesini kavradı birden. 'O' soruların ikinci kısımlarını ona yöneltirken bir oyun başlatmamış mıydı aslında? En sevdiği şey de bu değil miydi zaten? Birinci kısmı yaratmak yaşam sebebi olmuştu artık onun için, 'o'nların gelip geçiciliğine üzülerek. Hep üzülürdü buna. Sevecek birkaç insan yeterdi ona. Sevmemesi için bir çoğu bekliyordu zaten dışarıda.
Birisi soruların birinci kısmında yaşadı hep. Diğeriyse ikinci kısımla sonsuz mutluluğu seçti. İlginçtir ki artık yer değiştirmiş gibiler. Zaten sık sık birbirlerinin kısımlarına müdahale ederlerdi ama bu seferki birazdan fazlası.
"Keşke daha yakın olabilsek.."
"Keşke uzaklıklar gerçekten ayırabilse bizi. İşte o zaman belki de.."
Hayır. 'O' yine değişecekti. Bundan kaçışı yoktu artık onun. Çünkü bundan sonraki hayatını tercihlere bırakmıştı o.
..
Her geceki hissiyle uykuya daldı bunları düşünürken. Rüyasında 'o'nları gördü. 'O'nların hiçbiri birbirinin konumunu almamıştı. Yer değiştirmek gerçek hayatta olurdu sadece. Bunu biliyordu. Ama 'o'nlar bilmiyordu. Hepsi ayrı yerlere dağılmış, onu her yerinden tutup farklı yönlere doğru çekiyorlardı. Herkes acı derdi buna, arada kalmışlık, sıkışmışlık derdi. O demiyordu. Bu bağların arasında hayatta kalabilmeyi, denge kurabilmeyi ve nefes aldığını hissetmeyi seviyordu o çünkü. O bunu hep anlatmaya çalıştı, 'o'nlar bunu çoğu kez anlamadılar. Bu yüzden anlatmayı bıraktı. Şimdi daha mutlu.
Rüyadaki 'o'nlar. Ta kendileri. En özelleri, en güzelleri. Herkes orada, dört bir yanında. Rüyada mutlu. Bir tek rüyada mutlu. Çünkü insanlar bir tek rüyada mutlu olurlar. Bunu biliyordu, belki bir de diğeri. Ama 'o'nlar bilmiyordu. Bu yüzden 'o'nlar hep mutsuz oldular. Bu yüzden sadece gelip geçtiler.

Cuma, Ocak 29, 2010

and twisted thoughts that spin round my head

nereye yazdım bulamadım şimdi
belki de düşüncemde kalmıştır hepsi
anlatamamışımdır bildiklerimi
yazıya dökmek en iyisi
ancak böyle dinliyor seni birileri.
..
değiştiremiyorsan birisini
değiştirirsin kendisini
açık edersin yolun ikisini
-hiç açılmamış olan onunki
-yenilerini beklemek için diğeri seninki.
..
beklemek gerçekten gerekli mi
yolun sonu hep aynı değil mi
hep aynı mutluluk, hep aynı hüzün
dönüp durur beynimizde.
..
'we belong together' değil işte hayat
öyle bi dünya yok.
'can't find a better man' hiç değil hele
tam da bundan bahsediyorum ben de.
..

Cumartesi, Ocak 16, 2010

but i'm looking at you the whole fucking time

kaçırılmış yaşanmışlıklar o kadar da önemli değildir aslında, hissiyatımızın yanında. birisi uzağa gittiğinde uzak olur yaşadıkları bize; ama bu demek değildir ki 'biz'den kopmuştur artık.aksine; yepyeni bir kapı açılır herkesin önünde, gideniyle kalanıyla. anıları kaçırırız belki evet; ama, uzaklık hissidir her şeyi güzel yapan. gündelik yaşamın koşuşturmacasıyla, kaprisleriyle kirlenmez onlar, güzeldir hep hissettiklerin. iyidir hatta, her ne kadar 'iyi'liği hoş olmasa da..
..
"birisi uzağa gittiğinde kalan yaşamamıştır neredeyse" dedi birisi.
irkildim sanki.
hiçbirimiz yaşamıyor muyuz yani?
kalanların yaşadığı zaman dilimi gidenlerin yaşadığı zaman dilimini geçemiyor diye eksik mi yaşarız sandı ki?
kalanların hissetmek için daha çok vakit ayırdığını göremiyor mu ki?
yalnızca düşünce adamı mı kendisi sahi?
ben mi yanlış anladım acaba yine birisini?
insanlara aşırı düşkünlükten mi oluyor bunların hepsi?
sanırım bir yanlış anlama dizisi yine benimkisi..
..
soğuk, tartışılmaz bir umut bağlama dizisi daha..
sen uzakta oldukça daha çok seviyorum ben seni.
düşündüğünden çok daha fazla anılarımdasın, her zamanki gibi.
terk edilmek cesaret işi sanki.
ama artık hangimizin cesareti bitecek ki?

bizimkisi terk etmeler silsilesi..

Çarşamba, Ocak 13, 2010

bakar mı ki?

insan bir duble rakıyla bu kafaya mı gelir her zaman?
hiç sanmam.
başka bir ruh hali bu, her zaman yakalanmayan.

"o kadar sevdim ki resmini..
biliyorum görünce beni, hep tanıyordum diyeceksin
rüyalarımda hep sen vardın, hep tanıyordum diyeceksin.."


ha bir de:
"geceleri resmine baktım, olanları anlattım.."


işte bugün konuştu mu benimle acaba?
bence her zaman konuşuyordu da duymayı hep erteledik.
her birimiz erteledik.
suçlamalı mıyız acaba birbirimizi?
ama bu zaman gerekliydi, diyecek birimiz hep.
bu zaman gerekli miydi peki?
özlemek için gerekliydi sanırım.
unutulanları hatırlamak, "bak ne anlatıcam", "bi de ne vardı biliyo musun", "benimse şöyle bi teorim var", "ben de aynı şeyi düşünüyorum ne zamandır", "şunu da dinle öyle çalışalım" demek için gerekliydi belki de..
..
yazmaya başlayınca zihnin berraklaşıyor birden.
az önceki o çok sevdiğin ruh hali kayboluyor birden.
ayakların üşümeye başlıyor bir anda, yeni yeni hissediyorsun..
halbuki daha az önce o seni üşütmeyen balkonda ilk sigaranı yakmıştın.
buraya ait değilim diye düşünmüştün.
daha bir kaç saat önce 'tayfa' kelimesini kullanmıştın.
sana ait olmayan bavullar vardı sana ait olmayan o balkonda,
gideceğinin habercisi gibi dikiliyorlardı yanı başında.
bir bira gidip almalı mı acaba bu saatte?
..
gidip almalı bence, riske atmamalı kendini..

Pazar, Ocak 03, 2010

special k

- ne olacağını bilmemiz o kadar önemli mi gerçekten?
..
- değilse neden şimdi?
..
- şimdi değilse neden her zaman?
..
- her zaman değilse neden zaman zaman?
..
- bütün soruların cevabı aynı değil mi?
..
bu sorular seni soruların gerekliliği konusuna götürüyor, - aslında gereksizliği. neden bu kadar çok sorun var ki kendine? başkalarını çözdün de bir kendini mi çözemedin? böyle bir ihtimal olmadığına dikkat çekmek için soruyorsun bunca soruyu, öyle ya! pek öyle de değil aslında, değil mi? dikkat çekmek değil de derdin; hazırlıklı olmak.

- insan hazırlıklı olabilir mi bir şeye?
..
- olabilirse o nedir?
..
- insan dediğimiz yaratık duygularını hazır tutabilir mi bir duruma karşı?
..
öyleyse korku kalıyor bir tek geriye.

- ama neyin korkusu?


haydi şimdi bunu cevapla bakalım!

- korku işte, bildiğimiz korku..
yine olmayacak benim yüzümden korkusu. 
yine olmayacak onun yüzünden korkusu. 
önce hangimiz hata yapacak korkusu. 
önce hangimiz vazgeçecek korkusu. 
her şey eskisi gibi olacak mı korkusu. 
her şey eskisi gibi olacak korkusu.
hep yalnız mı uyuyacağım korkusu.
birlikte ama yalnız uyuma korkusu.
bunları düşünüp uyuyamama korkusu.
birinden önce uyuma düşüncesinin korkusu.
korkularımı anlamaları korkusu.
korkularımı anlamamaları korkusu.


haydi sormana izin bu kadar soruyu kendine diyelim. bu kadar korkunun arasında bu kadar soru sormaya korkmuyor musun peki? tamam, bu korkuları örtbas etmek için bu kadar soru sorman güzel; ancak seni karamsarlığa itmiyorlar mı?
güzeeel..


"Yalnızın adı yok gecenin bu saatinde.."

(14.12.2009)