kelimeler olmasa keşke, diyordu. her şeyi zorlaştıran işte şu kelimeler.
her şeyi kelimelerle anlatmak zorundasın, konuşarak ya da yazarak. ses çıkarmak istemediğinde sadece yazmayı tercih edersin. bu yüzden okunma kaygısıyla yazanlara kızmamak gerek, diye düşünüyordu. sana kalan yazdıkların zaten kelimelere dökülmesine gerek duyulmayanlardır. yazdıklarından sana kalanlar ise kelimelerle ifade edilmesi gerekenlerdir, birileri okusun diye. okusunlar ki onlar da cümle kursunlar. bu cümle seni kapsar ya da kapsamaz, bu onların bileceği iş. ama genelde seni yazarlar sana, okuduğunda anlarsın ya da dinlediğinde. yazmak güzel şey, konuşmak da öyle. lakin dinlemek ve okumak ayrı bir keyif veriyor insana. daha çok farkındalık veriyor, onlara ve kendine dair farkındalıklar.. bunu daha önce bir yerde yazmış mıydım diye düşünüyor, sonra buluyor o düşünceyi. evet kullanmıştım, diyor, bir kokuyu duyumsarken. ne garip, diye geçiyor aklından. birini ya da bir şeyi görüyorsun, konuşuyorsun onunla ya da yazıyorsun bir kaç satır ona dair. bir fotoğraf çekiyorsun, o fotoğraf kendisini anlatmaya yetmiyor tüm varlığına rağmen, açıklama ihtiyacı hissediyorsun onu, gülüyor, yine kelimelerle. duyduğun kokuyu ya da bir sesi, bir şarkıyı yine yazıyorsun, sırf ifade edebilmek için. ifade edeyim de iletişim kurayım, diye geçiyor aklından. anlatayım ki insanlar anlasın beni, diyor. hemen sonra yine kendini yanlış ifade ettiğini fark ediyor. üff tüm anlatmak istediği bu işte. tekrar alalım diyor kendi kendine. sinirleniyor biraz da. ne zor bu iş yazmak ama konuşmaktan iyidir, karşında seni anlamayan ve yargılayan gözler görmüyorsun, sadece gözünü alan aptal bir beyaz ekran, dünyaya bağlandığın, neyse, diyor. iletişimin amacı nedir diye bir soru atıyor ortaya. durun bakın kendim cevap vermeye çalışayım, diyor kurnaz yandan gülüşüyle. felsefe derslerinde öğrendiğim kadarıyla anlaşmakmış insanlarla. peki ya anlama ama anlaşamama durumlarında ne yapmalı, diye düşünüyor. şu sıralar bunun üzerine yoğunlaştım, diyor. 'ne güzel anlaşamıyoruz'u anladığım an her şeyi çözmeye başladığım o ilk andı. kelimelerin işlevini kavradığım an insanlarla anlaşmak zorunda olmadığımı da anladım diye düşünüyor ve gecen geceki hatasını hatırlıyor. neyse ki affedildim diyor, bir daha yapmayacağım. bunu anladığın noktadan sonrası hayatındaki sınırların kalktığı yeni bir yaşamın başlangıcı. daha özgürsün artık diyecektim az kalsın diyor ve düzeltiyor, özgürsün artık. derdin karşındakini anlamak olmalı, anlaşmak değil. anlatmak istediklerimi doğru ifade edebilmek için kelimeleri çok özenli seçmeliyim diye düşünüyor, e ne de olsa bizi yanlış aksettiren onlar. keşke kelimeler olmasa, diyor. yaşam kelimelere dökülünce anlamsızlaşıyor sanki, çünkü yaşadığın şeyler onlar değil. o kelimeler senin yaşadığını hissettiremez ki karşındaki her kimse işte ona. sadece diyor,-eğer kendisi de benzer bir duygu yaşamışsa- senin ne hissettiğini anlamaya dair ufak ipuçlarıdır kelimeler karşıdakiler için, o kadar. birinin seni tam anlamıyla anlaması zaten imkansızken, bundan yakınmanın anlamı ne, diye düşünüyor. sonra kızıyor kendine, herkes böyle düşünmeyebilir. ama keşke düşünseler, diyor, dünya daha güzel bir yer olurdu. kelimelere ihtiyaç duymasak bir de, farklı bir iletişim biçimimiz olsa böyle kes/yapıştır gibi. herkes anlamlandırabilse senin yaşadıklarını zihninde, diğerlerine verdiğin kelimelerin azizliğine uğramasan.. anlaşmak zorunda olmadığımızın bilince olarak sadece anlayarak yaşasak, insanlar saygı duymaktan vazgeçip severek yaşasa, değişik yollardan gelseler bile..
..
bazen anlamak için kelimelere ihtiyaç duysan bile kelimeler olmadan da beni sevebileceğin bir dünya düşlediğin için seni seviyorum..
..
kelimeler olmadan yaşayabileceğim bir dünya düşlediğimde içindeki tek insan sen olduğun için seni bambaşka seviyorum..
..
kelimelerin her şeyimiz ve tek varlığımız olduğu dünyamızda anlaşmak için değil anlamak için yaşamamızı sağladığın için seni çok seviyorum..
Cuma, Kasım 27, 2009
come up on different streets
bunlar çağrıştı:
cücüm,
çakıl,
değişmek,
gülden the desperate :),
hayat,
koku,
konuşmak,
melik the desperate :),
monolog,
öpücük balığı,
şarkı,
uyku yazıları,
wine not cupcake,
yazmak
Perşembe, Kasım 26, 2009
"son 25 saat"
gülüyordum. birden ağlamaya başladım hıçkıra hıçkıra. ağlarken gülmeye başladım sonra. oturdum tekrar güldüm halime. şimdi sakinleştim de yazmaya karar verdim. hiç tahmin etmezdim, teşekkür ederim..
evet ne var
sen az önce gittin ya
oturdum bilgisayarın başına
demlikte kalan son damlaları
doldurdum bardağıma
çay niyetine içmelik diye
umutlarımız vardı ya az önce
yaşamalık diye
dostlarımız vardı az önce
mutluluk versinler diye
fotoğraflarımız var bizim
her birinde ayrı bir hatıra
çekilmişler baktığımız her an gülelim diye
şarkılarımız da var tabi
her dinlediğimizde yaşayalım diye
mutluluk neyse işte
kendisi burada tam da işte şu anda:)
çok şanslıyız biz aslında
konuşacak bir şeylerimiz var her anımızda
insanlarımız var dünyamızda
en iyilerinden hem de
sen gittin ya az önce
sustum oturdum ama başladım yazmaya:)
iyi ki varsın, iyi ki varsınız, iyi ki varlar :)
oturdum bilgisayarın başına
demlikte kalan son damlaları
doldurdum bardağıma
çay niyetine içmelik diye
umutlarımız vardı ya az önce
yaşamalık diye
dostlarımız vardı az önce
mutluluk versinler diye
fotoğraflarımız var bizim
her birinde ayrı bir hatıra
çekilmişler baktığımız her an gülelim diye
şarkılarımız da var tabi
her dinlediğimizde yaşayalım diye
mutluluk neyse işte
kendisi burada tam da işte şu anda:)
çok şanslıyız biz aslında
konuşacak bir şeylerimiz var her anımızda
insanlarımız var dünyamızda
en iyilerinden hem de
sen gittin ya az önce
sustum oturdum ama başladım yazmaya:)
iyi ki varsın, iyi ki varsınız, iyi ki varlar :)
bunlar çağrıştı:
belibol,
burak,
cücüm,
çakıl,
çanuşka:),
çay muhabbeti,
dialog,
gülden the desperate :),
konuşmak,
kübçük,
melik the desperate :),
mero,
nekocan,
şarkı,
şişli,
wine not cupcake
Pazartesi, Kasım 23, 2009
i'll relive it without pain..
dün yaptığım şeye çok üzüldüm. bunu benim yaptığıma da inanamadım. zaten sevdiğim insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor diyecektim ki haksızlık etmeyeyim ama iki elin parmaklarını geçmez. sevdiğim bir insana ne biçim de davrandım. kafası çalışan kaç insanım var ki zaten şu hayatta..
'sen insanları dinlemek için varsın. yeri geldiğinde tartışacaksın da ama asli görevin dinlemek. onları kendi yoluna sokmak değil ya da onların yolundan gitmek.'
konuşmanın sonunda gelişme diye bir şeyin varlığını reddettiğini söylemişken cümlene "seninki aslında değişmek, gelişmek değil" diyerek başlaman da neyin nesi? ya da "benimki denize ulaşmak ama sen belli ki derede kalmak istiyorsun" demek? ne haddine ki senin bunları söylemek?
'senin görevin insanların bir nebze de olsa düşünmesine yol açmak (yol açmak: olumsuz yargı kullanımı).'
bunu senden önce de yapan ve senden sonra da yapacak olan ve aslında bu yüzden o sevdiğin az sayıdaki insanlarının arasına katılan birine neden bunu yaptın ki?
'uzun sürelerdir birileriyle konuşmamanın verdiği can sıkıntısıyla sinirlenip duyduklarına inanamamış olabilirsin. ama senin dinlemen üstüne üstlük bir de anlaman gerekirdi; yargılaman değil.'
özür dilesem geçer mi ki?
başa alabilir miyiz ki tüm konuşmayı
geri sarabilir miyiz söylediklerimi?
'lütfen olsun..'
(21.11.2009)
'sen insanları dinlemek için varsın. yeri geldiğinde tartışacaksın da ama asli görevin dinlemek. onları kendi yoluna sokmak değil ya da onların yolundan gitmek.'
konuşmanın sonunda gelişme diye bir şeyin varlığını reddettiğini söylemişken cümlene "seninki aslında değişmek, gelişmek değil" diyerek başlaman da neyin nesi? ya da "benimki denize ulaşmak ama sen belli ki derede kalmak istiyorsun" demek? ne haddine ki senin bunları söylemek?
'senin görevin insanların bir nebze de olsa düşünmesine yol açmak (yol açmak: olumsuz yargı kullanımı).'
bunu senden önce de yapan ve senden sonra da yapacak olan ve aslında bu yüzden o sevdiğin az sayıdaki insanlarının arasına katılan birine neden bunu yaptın ki?
'uzun sürelerdir birileriyle konuşmamanın verdiği can sıkıntısıyla sinirlenip duyduklarına inanamamış olabilirsin. ama senin dinlemen üstüne üstlük bir de anlaman gerekirdi; yargılaman değil.'
özür dilesem geçer mi ki?
başa alabilir miyiz ki tüm konuşmayı
geri sarabilir miyiz söylediklerimi?
'lütfen olsun..'
(21.11.2009)
is freewill dead?
pembe sevmeyen insanları, sanki biz pembe sevenleri kategorize ediyormuşuz gibi, kategorize etmeyin. bunu bir yaşam biçimine dönüştürmüyoruz biz ya da pembeyi pembe olduğu için giymemezlik yapmıyoruz. sevmediğimiz şey pembenin rengi, pembenin sesi, pembenin kokusu.. herkes bunu sevmek zorundaymış gibi davranmayın ya da illa ki bir gün herkes pembeyi sevecekmiş gibi.pembenin size yaşattığı his belli ki bizde canlanmıyor. yaşattığı o kısacık anlarda da giyiyoruz zaten merak etmeyin.
yapmayın, sinirlenip üzülüyoruz, yapmayın..
bizi sarkastik olmaya zorlamayın..
(21.11.2009)
not: pembeyi metafor olarak kullandım, alınmayın gücenmeyin :)
yapmayın, sinirlenip üzülüyoruz, yapmayın..
bizi sarkastik olmaya zorlamayın..
(21.11.2009)
not: pembeyi metafor olarak kullandım, alınmayın gücenmeyin :)
Salı, Kasım 03, 2009
çö the which one
rakamla:
3. şahış olmak değil
-3. kişi olmak benimkisi..
2'liğin bilincinde olmak
- ve de kabullenmek 2.'liği..
zor olan 1'in kendisi
çünkü sanıyor ki kendisi 1.
ama bilmiyor
yalnızlığının sebebini:
1 olmak değil onunkisi
reddetmektendir
2.'liği
bu yüzdendir ki yalnızdır
çekip gitmeler bunun habercisi
yazıyla:
üçüncü şahıs olmak değil
- üçüncü kişi olmak benimkisi..
ikiliğin bilincinde olmak
- ve de kabullenmek ikinciliği..
zor olan bir'in kendisi
çünkü sanıyor ki kendisi birinci
ama bilmiyor
yalnızlığının sebebini:
bir olmak değil onunkisi
reddetmektendir
ikinciliği
bu yüzdendir ki yalnızdır
çekip gitmeler bunun habercisi
soruyla:
peki ya
peşlerini bırakmaman da neyin nesi?
3. şahış olmak değil
-3. kişi olmak benimkisi..
2'liğin bilincinde olmak
- ve de kabullenmek 2.'liği..
zor olan 1'in kendisi
çünkü sanıyor ki kendisi 1.
ama bilmiyor
yalnızlığının sebebini:
1 olmak değil onunkisi
reddetmektendir
2.'liği
bu yüzdendir ki yalnızdır
çekip gitmeler bunun habercisi
yazıyla:
üçüncü şahıs olmak değil
- üçüncü kişi olmak benimkisi..
ikiliğin bilincinde olmak
- ve de kabullenmek ikinciliği..
zor olan bir'in kendisi
çünkü sanıyor ki kendisi birinci
ama bilmiyor
yalnızlığının sebebini:
bir olmak değil onunkisi
reddetmektendir
ikinciliği
bu yüzdendir ki yalnızdır
çekip gitmeler bunun habercisi
soruyla:
peki ya
peşlerini bırakmaman da neyin nesi?
bunlar çağrıştı:
biz,
hayat,
melik the desperate :),
monolog,
uyku yazıları
Pazar, Kasım 01, 2009
don't complain
bu saatte herkes uyurken yakınacak birini bulamadım da buraya bir uğrayayım dedim :).. az önce bir makale okudum, okuduktan sonra okumamış olmayı diledim. özetini çıkarmak makaleyi okumaktan kaç kat uzun sürdü acaba, keşke hesaplasaydım..
her neyse, şimdi de son yarım kalan özetimi de bitireyim de yarın bana kızmasınlar :)
aslında pek şikayet gibi olmadı değil mi bu? keşke okutmasalar bize şöyle makaleler. yani makaleler iyi güzel de sıkıcı olanları vermeseler bari. marx versinler lenin vermesinler mesela. ya da poulantzas versinler ama taha parla vermesinler. dünya daha güzel bir yer olurdu değil mi?
gözlerim yanarken ders çalışmayı sevmiyorum offf...
bir nebze rahatladım sanırım boşluğa sessiz sedasız şikayet edince..
lenin lan, seni sevmedim haberin olsun..
her neyse, şimdi de son yarım kalan özetimi de bitireyim de yarın bana kızmasınlar :)
aslında pek şikayet gibi olmadı değil mi bu? keşke okutmasalar bize şöyle makaleler. yani makaleler iyi güzel de sıkıcı olanları vermeseler bari. marx versinler lenin vermesinler mesela. ya da poulantzas versinler ama taha parla vermesinler. dünya daha güzel bir yer olurdu değil mi?
gözlerim yanarken ders çalışmayı sevmiyorum offf...
bir nebze rahatladım sanırım boşluğa sessiz sedasız şikayet edince..
lenin lan, seni sevmedim haberin olsun..
bunlar çağrıştı:
ders ders ders,
monolog,
şişli,
uyku yazıları
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)