Cumartesi, Mart 20, 2010

don't bother

bugün hava ne güzel yahu. görenler bilir (zaten yazdıklarımı okuyanların hepsi de evime en az bi kere gelmiş insanlar, beyle de bir istatistik yabdım), evimde mutfak penceresinin önündeki masaya oturdum yine, çağrışımlar yapıyorum. yüz tane şey düşünüyorum. düşündükçe yenileri geliyor. acaba okumalarımı günü gününe yapmadan bu dönem iyi notlar alabilir miyim diye düşünüyorum. yine midtörmlere bıraksam okumaları, hem bütün derslerime de gidiyorum. öyle ya yaparım herhalde. bunu yazarken midtörm yerine acaba vize mi yazsam diye düşündüm, sonra konuştuğum gibi yazmaya karar verdim. evet başkalarına benzemeye çalışıyorum. bu daha eğlenceli, hem daha kolay. yaşadığını daha çok hissediyosun ivit :) dimi aslı?
..
hava böyle bi güzel ya, insanın mutlu olası geliyor. mutlu olmak senin kararına bağlı yani. istersen mutsuz da olabilirsin, sana kalmış. ama hava bunu biraz zorlaştırıyor. çünkü güneş var, hava sıcak, dışarısı var o da sıcak, kalın montlar giymek zorunda değilsin. pencereyi açabilirsin, çünkü üşümeyeceksin. e pencereyi açmışken sigara da içersin. off bayılıyorum sigara içmeye, dünyanın en güzel şeyi. keşke herkes sigara içse. ama astımı olmasa insanların. midesi de ağrımasa. aslı demişti ki bi gün: "ağrı güzel bir şey, insan organlarının yerini fark ediyor." ne demek istediğini size açıklamicam, ben 5 senedir yapıyorum bi kere de siz düşünün anlayın.
..
hasan bir gün merve'ye demiş ki: "mevsime göre ruh hali değişen insandan hayır gelmez."
gelir ki. bak hava güzel, burada oturmuş saçmalıyorum. duyduğumuz bir kelime bile hayatımızı (kaçımızın hayatını?) bu denli etkiliyorken nasıl olur da mevsimler etkilmez?
tabiki saçmalıyorum ama siz yine söylediklerimi ciddiye alın. çünkü basic argümanlar sizin işiniz.
ben hasan'ın ne demek istediğini anladım ama hadi bi kere de siz anlayın.
..
ayy şarkılarım ve ben!
you can't always get what you want!
house izlemenin faydaları ivit.
off çok uzun yazıyorum yine, kimse okumayacak.
..
keşke cem bana iki de bir de sevdiği her şeyin ardından "sen bu kadın olsana","aa sen de böyle yapsana"  demese. ne demek istediğini ben anladım demicem, çünkü anlamıyorum vallahi billahi. çünkü o da bilememiş bence. bad romance'le julia child'ı aynı potada eritebilecek bi insan varsa gelsin öğretsin, valla yapıcam.
tabiki şaka ettim. eğleniyorum ben böyle, bi o bi bu olmaya çalışarak. aynı kostüm değiştirmek gibi. her gün başka biri oluyorum, ne güzel de hiç fark etmiyo. kötü anlamda değil tabi. ama istediği kişi olmam için yeniden kendim olmam gerekir ki bu hepimizin hayatını mahveder. hiç gerek yok.
yazdıklarımda gerçeklik payı yok neredeyse ama bu yazının amacını kim gerçekten anlicak bakalım.
..
şurada oturup saçmalamak kadar güzel bir şey yok yahu şu hayatta. merdivenlerden insanlar geçiyor, hava güzel, ben sigaram ve çayımla birlikteyim. kendi özel alanımda aklıma gelen her şeyi yazıyorum yazabildiğim kadar. buradan özlem konusuna geçiş yapmak isterim ama çok uzun oldu her şey. neyse ben biraz daha çağrışım yapiyim.
..
gülden bi kere demişti ki: "külotlu çorap dünyadaki en güzel şey." bunu tiki manifestosunu yaptığımız gün söylemişti. ama onunla alakası yok. tamamen ikimiz de giyinirken söylenmiş bi laftı. ne zamandır birinin bunu söylemesini bekliyomuşum demek ki nası mutlu olmuştum nasııı anlatamam. evveeet dedim dünyanın en güzel şeyi külotlu çorap!
..
bu aralar cem'in ne kadar zeki olduğunu fark ediyorum. aa bi de şeyi fark ettim; her çiftin başka insanların gülmediği/gülmeyebileceği kendi aralarında yaptıkları espriler var. anlatıyosun anlatıyosun gülmüyolar anasını satiyim, halbuki çok komik. ya da onlar anlatıyo komiklikleri şakaları, eee diyorum içimden bir cem türkeli edasıyla. ben de gülüyorum tabi ayıp olmasın diye ama sonra eve gidince buna mu gülüyolar lan oturup diyorum. ilginç valla ilginç. ilginç değil tabi de sırf ilginçlik olsun diye ilginç yazdım. yoksa değil.
..
sarkastikliği tamamen elden bıraktım artık. sarkastik bir insan olmayıverdim geçen zaman içinde. yeni rolüm bu oldu artık. o yüzden sarkastik bakışlar atmıyorum kimseye, rahat olun acık. sadece anlamaya çalışıyorum, sonra kabul ediyorum. aslı be, bu kabullenme işi çok kolay da sonrasında yapacak bir şey kalmıyo geriye. sadece yeni kabul edeceğin caseler çıkıyo karşına. onlara da eyvallah diyosun. eee ama eee? evet çok boşum burlarda aslı, kendimi kariyer günlerine verdim. eşantiyon toplamaya gidiyorum hiç vermiyolar hiç vermiyolar :( sadece öğrendiğim başarı hikayeleriyle kalıyorum.
girişimci olucaz hepimiz.

4 yorum:

a. dedi ki...

son derece sarkastik bir yazının ardından, sarkastikliği bıraktığını iddia ederken ironik misin, sarkastik misin, nesin? :)
kabullenmek biraz da çevresel şartlar dolayısıyla kolay değil mi? yani kabullenmeni gerektirmeyen gerçek şeyler var ya hayatında, gerisini kabullenmek o yüzden kolay sanki biraz da. ya hiçbir şeyimiz olmasaydı, yine de böylesi kolay ve sarkastik kabullenebilir miydik aceba? diye düşünüyorum bazı bazı.

son olarak, ben bi geleyim de eğlenelim boş zamanlarda.

Çö dedi ki...

kendi pırayvıt sıpeysimde sarkastiklik yapıyorum bazı bazı, gündelik hayatımdaysa bıraktım artık :)
ben de düşündüm şimdi sen bunları söyleyince ve şu kanaate vardım: sanırım o zaman kabullenme söz konusu bile olmazdı. çünkü hala kabullenmeyi gerektirmeyen gerçek şeylerin peşinde koşar halde sarkastik birilerini arayacaktık.
ama dersen ki bu arayışta bile olamayacak insanlar olsa idik ne olurdu; derdim ki daha yüksek öss puanları alıp, derece yapıp, sonra bölümü de yüksek ortalamalarla bitirip vs. vs. vs. uzar da uzar :)

a. dedi ki...

daha yüksek öss puanı derken?! sankim yüzde 10luk dilimdeydik de :)

Çö dedi ki...

olsun be ilk 100 yapardık belkim :)