öff blogger seni sevmiyorum şu anda. ha niye yani? herkeşler okumasın diye gittim blog adresimi falan değiştirdim. sıkıldığım için de bloğum iç açıcı gözüksün bari diye şeklini şemalini değiştirdim. azıcık eylence kattım içine. sen git eski kayıtlardaki bütüüün yorumları sil! olacak iş mi bu sayın blogger? hayır yani kızdım şimdi. ne güzel laflaşmıştık insanlarla.. hayrit bişeysin. tiii seni yaradana! neyse, bi kere yaptın, bi daha yapma böyle şeyler. aferin bak olcak olcak.
o değil de şu ara türkçe müzik dinleye dinleye başlıklarım türkçe olmaya başladı. öff o da değil aslında. yahu tatil hiç bitmesin istiyorum. böyle danalar gibi her daim yatayım uyuyayım, akşam kalkayım, film izleyeyim, kipat okuyayım. okul hiç başlamasın noolur ya gözünü sevem. öff yine derse kalkıcam iki ay zabahın köründe. hayır bi de sıcakta hiç çekilmiyo. yabdım biliyorum hıhı evet.
öff işim gücüm yok bi de düğüne gidicem ertesi gün. nefret ediyorum düğünlerden arkadaşım. evlenmeyin allah için nolur. hayır gelmek zorunda kalıyorum ona kızıyorum. belki de bu yüzden evlenmek istemiyorumdur bilemedim şimdi.
Çarşamba, Haziran 23, 2010
man dothing
bunlar çağrıştı:
aylaklık iyidir,
blogger,
dana gibi yatmak,
evlenmeyin arkadaşım,
tercih meselesi,
uyku yazıları
Salı, Haziran 22, 2010
biz iyiyiz böyle
şu cümleyi kurduğum her ana geri dönsem mesela. durağanlıktan çıkıp durak-an olsa önce, dur-akan! diyebilsem sonra keşke. biz iyiyiz böyle. aslında o anlarda çok iyiydik halbuki. hala da iyiyiz aslında, amma ve lakin insanoğlu meraklı yaratık. durak-anlarında "biz iyiyiz böyle" demek yerine "tamam lan kabul" deseydi ne olurdu merak eder hep. ya da ederim diyeyim, genellemeler yapmadan konuşayım.
oha çok gitmek istedim o anlara şimdi. "tamam lan kabul" deseydim keşke şu an kafamda en belirgin olan biz iyiyiz böyle anına. off neler değişecekti neler. başta, farklı bir evde uyuyor olacaktım geceleri. yine geceleri daha mutlu olacaktım orası kesin. birisi bana sevgiyle sarılır mıydı bilemem ama şehvetli birinin sarılacağı kesindi.
mesela şu an daha farklı giyiniyor olurdum. tanrım parasızlık yüzünden artık tamamen tiki olucam diye çok korkuyorum. neyse onlar da insan. müziik müziiik! şarkılar bambaşka olurdu kesin. heeey ısmarlama yemekler yemezdim o zaman. e notlarım da kesin daha yüksek olurdu. aman ne yapacaksam notu. efenim o hırka benim olurdu kesin, ben o hırka için her şeyi yapardım. aslında hala da yaparım ama şşhtt kimse bilmiyor. arkadaş çevrem aynı kalırdı ama. bir tek o değişmezdi sanırım. ha bir de kullandığım parfüm aynı kalırdı. ee işini bilmek gerek. aah ah o zaman da başka şeyler içimde kalırdı. geri dönüşü de olmazdı o yolun.
neyse. efenim biz böyle iyiyiz bence. kimse oturup bu durak-anlarını düşünmeye kalkmasın. yoksa beeyle oturup saatlerce feysbukta fotoğraflara bakaar bakaar dalarsınız. zaman geriye gitmiyor ama fotoğraflar geriye gidiyor sevgili okurlar. günümüzden geçmişe bir fotoğraf yolculuğu yaparken "ah tam da şundan bir gece önceydi işte! şu an bu fotoğrafta ben olabilirdim" dersiniz. demeyin. ondan hemen sonraki karşınıza çıkacak olan fotoğraf "biz iyiyiz böyle" demeniz için bir fırsattır. denedim çalışıyor.
dünya küçük lan.
durak-anlarınızı iyi değerlendirin.
piç olun piiiç.
oha çok gitmek istedim o anlara şimdi. "tamam lan kabul" deseydim keşke şu an kafamda en belirgin olan biz iyiyiz böyle anına. off neler değişecekti neler. başta, farklı bir evde uyuyor olacaktım geceleri. yine geceleri daha mutlu olacaktım orası kesin. birisi bana sevgiyle sarılır mıydı bilemem ama şehvetli birinin sarılacağı kesindi.
mesela şu an daha farklı giyiniyor olurdum. tanrım parasızlık yüzünden artık tamamen tiki olucam diye çok korkuyorum. neyse onlar da insan. müziik müziiik! şarkılar bambaşka olurdu kesin. heeey ısmarlama yemekler yemezdim o zaman. e notlarım da kesin daha yüksek olurdu. aman ne yapacaksam notu. efenim o hırka benim olurdu kesin, ben o hırka için her şeyi yapardım. aslında hala da yaparım ama şşhtt kimse bilmiyor. arkadaş çevrem aynı kalırdı ama. bir tek o değişmezdi sanırım. ha bir de kullandığım parfüm aynı kalırdı. ee işini bilmek gerek. aah ah o zaman da başka şeyler içimde kalırdı. geri dönüşü de olmazdı o yolun.
neyse. efenim biz böyle iyiyiz bence. kimse oturup bu durak-anlarını düşünmeye kalkmasın. yoksa beeyle oturup saatlerce feysbukta fotoğraflara bakaar bakaar dalarsınız. zaman geriye gitmiyor ama fotoğraflar geriye gidiyor sevgili okurlar. günümüzden geçmişe bir fotoğraf yolculuğu yaparken "ah tam da şundan bir gece önceydi işte! şu an bu fotoğrafta ben olabilirdim" dersiniz. demeyin. ondan hemen sonraki karşınıza çıkacak olan fotoğraf "biz iyiyiz böyle" demeniz için bir fırsattır. denedim çalışıyor.
dünya küçük lan.
durak-anlarınızı iyi değerlendirin.
piç olun piiiç.
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
durağan*durak-an*dur-akan,
fotomoto,
gece,
koku,
lan?,
piç olmak lazım şu hayatta,
tercih meselesi,
zamanda yolculuk
Pazartesi, Haziran 21, 2010
Cumartesi, Haziran 19, 2010
uykum vaaar
kulağımda sıkayp sesleri var: bıccııı, woaauuv. ileti geliyo sanki her dakika. limonlu soda gibi o da bağımlılık yaptı sanırım. hophop hayat çok uykulu. yine on dakikada bir uyandırılıp uyuduğum sabahlardan birini geçirdim. haliyle uykum var. bak esnedim bile. neyse. çanta hazırlama vakti geldi çattı yine. hoooop ankara sonra. ohh gidince bi uyicam bi uyicam. evden çıkmicam bir hafta. hep yatıcam filmlerimi izlicem yine, kipatlarımı okicam. ehi kipat evet. son okuduğum kitabı da beğenemedim bi türlü. hiç sürüklemedi beni allah sizi inandırsın. bitsin diye okudum son yüz sayfayı resmen. şimdi gidiyim de cici kitaplar bulayım. küçük prensimi de götürürüm belki, yine yeni yeniden okurum. mutlu olurum. aa amelie de izliyim ben unutmiyim. aylak adamımı götüreyim mutlaka.
"el ele tutuşurken orgazm olan bi beşir'imiz var" diyen bi kardeşim var benim laylaaylaay. uykusunda "karıncalar... karıncalar çok güzeller... karıncalar küçücükler, kişiden kişiye ayrılmış karıncalar..." diyen de bi sevdiceğim var. kitabının üzerinde gezinen karıncaya şiir yazan da bi arkadaşım var. mektup arkadaşım bile var lan, günlük hayatın ilişkimizi kirletmediği. sadece işaretlerle anlaşabildiğim arkadaşlarım olduğunu da göz önünde bulundurursak bence hayat bana güzel lan bazen.
(inlove)
(cheers)
(chuckle)
(blush)
(wasntme)
(inlove)
"el ele tutuşurken orgazm olan bi beşir'imiz var" diyen bi kardeşim var benim laylaaylaay. uykusunda "karıncalar... karıncalar çok güzeller... karıncalar küçücükler, kişiden kişiye ayrılmış karıncalar..." diyen de bi sevdiceğim var. kitabının üzerinde gezinen karıncaya şiir yazan da bi arkadaşım var. mektup arkadaşım bile var lan, günlük hayatın ilişkimizi kirletmediği. sadece işaretlerle anlaşabildiğim arkadaşlarım olduğunu da göz önünde bulundurursak bence hayat bana güzel lan bazen.
(inlove)
(cheers)
(chuckle)
(blush)
(wasntme)
(inlove)
bunlar çağrıştı:
belibol,
çakıl,
filim,
gülden the desperate :),
gülmece,
kipat,
melik the desperate :),
mero,
uzak,
yolculuk
sarkastik için ekşi sözlük şöle bi tanımlama getirmiş: alaycı demeyi beceremeyip de kendini pek elit gören bir kesmin pek fiyakalı bulup orada burada kullandığı sözcük.. Ne diyosun?
ben ingilizce okulda okuyorum. derste öğrendim ben. öğrenemedim hatta. 3-4 kez derslerde duyduktan sonra çevremdeki insanlara teker teker sormaya başladım "yav sarkastik ne ola ki" diye. onlar da bilmiyolarmış. sonra dediler ki "cümle içinde kullan bakalım, belki oradan anlarız". ben de dedim ki "bu kitap çok sarkastik". o günden beri dalga geçmek için kullandığımız bu sözcüğü kullanma akımını başlatmış biri olarak diyebilirim ki valla elitlik için yapmadım. dilimize dolandı o kadar. leviathan yüzünden oldu hepsi. elit görmüyorum kendimi. valla.
Cuma, Haziran 18, 2010
onların bir adı var: erkek
bihteeeer! allahım öldürdün beni bu gece, her ne kadar seni izleyemeyecek kadar meşgul olsam da. sen bile "gitme" dedin ya bravo. sen bile dediysen herkesin diyebilmesi lazım, çok ilginç insanlar. merocuğumun da dediği gibi yazık oluyoruz geçen zamanda, kimse görmüyor. ben insanların bunu görmediklerine inanmıyorum ama güldenin gözlemi çok çarpıcıydı, tebrik ederim. ailecek takdir etmiştik evimizden ayrılmasından sonra. evet gülden, dedikodunu yaptık. böyle de itiraf ettikten sonra gözlemini ileteyim insanlara değil mi? "nedense insanlar bazı insanların aptal olabileceğine inanmıyor." evet inanmıyorum arkadaş. inanmıyordum daha doğrusu. ama bugün gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim, kalbimle hissettim, aklımda kızdım. insanlar aptalmış. gerçekten.
insanlar kaybetmekten korktukları için daha mı çok korkuyorlar kaybedeceklerinden? bilemedim şimdi. yerimi biiiiilmeem bilmem ne taraftayım. adalet yok yaaaa canımı yakar bu sessizlik derim ben de. sonra da kendini bilene sor derim. sorun bize, aptal mıymışız görün. yok şekerim, erkekler bi tuhaflar bu konuda. onlar yazık olmuyorlar mı acaba geçen zamanda? geçti gitti hooop ne kaldı ellerinde? boşluk sadece. bizimkinde ne kaldı? hayal kırıklıkları, acı, sinir, öfke, umut. onlar mı bizi hak etmiyorlar ya da biz mi fazla hisliyiz orası muğlak hala. her şey göreceli her şey mutlak olursa ikisi beraber çok muğlak olur tabi!
ozman da diyelim ki: yorma kendiniiii yorma aynı yanlışlarlaaaa her şey geçer altı üstü bir eğlenceeee!
eğleniyoruz lan aslında. şahsi kanaatim bu yönde evet. ben şahsen kendim olarak bayaa eğlenirken buldum kendimi şu an.
yorma kendini.
olur öyle.
piç olun.
insanlar kaybetmekten korktukları için daha mı çok korkuyorlar kaybedeceklerinden? bilemedim şimdi. yerimi biiiiilmeem bilmem ne taraftayım. adalet yok yaaaa canımı yakar bu sessizlik derim ben de. sonra da kendini bilene sor derim. sorun bize, aptal mıymışız görün. yok şekerim, erkekler bi tuhaflar bu konuda. onlar yazık olmuyorlar mı acaba geçen zamanda? geçti gitti hooop ne kaldı ellerinde? boşluk sadece. bizimkinde ne kaldı? hayal kırıklıkları, acı, sinir, öfke, umut. onlar mı bizi hak etmiyorlar ya da biz mi fazla hisliyiz orası muğlak hala. her şey göreceli her şey mutlak olursa ikisi beraber çok muğlak olur tabi!
ozman da diyelim ki: yorma kendiniiii yorma aynı yanlışlarlaaaa her şey geçer altı üstü bir eğlenceeee!
eğleniyoruz lan aslında. şahsi kanaatim bu yönde evet. ben şahsen kendim olarak bayaa eğlenirken buldum kendimi şu an.
yorma kendini.
olur öyle.
piç olun.
Perşembe, Haziran 17, 2010
abo
allahımmm aynı şarkılar çalmasın hep diye listeye aynı şarkıları tekrar tekrar doluşturmak. eğlenceli lan aslında. neyse. off bu akşamki yedinci limonlu sodamı içiyorum. günün toplamı dokuz tane içtiğimi gösteriyor tabi. öff bi tanesinin parasını ödemeyi unutmuşum, çok utandım hatırlayınca. yarın gidiyim de ödiyim bari. bence benim başım bu kadar ağrımasın. evet hiç kimseye şuram ağrıyo buram ağrıyo diye şikayet edemiyodum, bence bloga yazmak iyi fikirmiş. bundan sonra böyle yapıcam. o zaman midemin de çok ağrıdığını eklemem gerek. gözlerim de inanılmaz ağrıyo aslında görmekten. bi de belim çok ağrıyo, çok oturmaktan sanırım. ama iyi haber dizimdeki sigara yanığının artık sızlamaması. bence bu iyi bi gelişme. öff astım ilacım da bitti. ya gece nefes alamazsam? çok tozlu lan bu ev, bi de güneş almıyo. bi de çok sevdiğim ayakkabımın tabanı çıktı yine bugün amaaeeen. neyse. oyy kitap okiyim ben. aa hatta bugün son okuduğum sayfadan alıntı yapim bi tane de. öhöömm geliyi:
"Ama boşlukta her yürüyenin hayatında öyle bir an gelir ki hava tehlikeyle dolar, korkarım ki biz de o ana geldik artık."
geldik sona derim bir ahmet kaya edasıyla ve gider kitap okurum.
geldik yine bir sona baylar bayanlar, geldik malesef kaçınılmaz olarak..
"Ama boşlukta her yürüyenin hayatında öyle bir an gelir ki hava tehlikeyle dolar, korkarım ki biz de o ana geldik artık."
geldik sona derim bir ahmet kaya edasıyla ve gider kitap okurum.
geldik yine bir sona baylar bayanlar, geldik malesef kaçınılmaz olarak..
bunlar çağrıştı:
ben biraz malım galiba,
durağan*durak-an*dur-akan,
duy beni,
öpücük balığı,
şişli,
uyku yazıları,
yazmak
nakba
zaman hakkında anlat biraz da, dedim ona, telafisi olmayan tek şeyden bahset hadi.
- gerçekten de yok sanırım, diye karşılık verdi. şu dünyada inandığım bir kaç şeyden biri kelebek etkisidir herhalde.
bir de kuantum fiziği bilse daha mutlu bir insan olabilirdi.
sonra başladı anlatmaya:
- elimdeki kitabı bitirsem de artık, uçamamanın nasıl bir şey olduğunu anlasam. düşünsene; harun tekin var olmasa en basitinden 'o' olmayacaktı hayatımda.
düşünceden düşünceye atlamayı severdi bir şey anlatırken. hoş, insanların dikkatini dağıtmamak için tekdüze konuşmaya özen gösterirdi. ancak; yine de birbiriyle ilgisi yokmuş gibi gözüken cümlelerin bir aşkı olduğuna inanırdı hep.
devam etti sonra:
- o zaman da mükemmel bir hayatım olacaktı. çok iyi bir kariyer planım olacaktı muhakkak. veee tabiki odtü'lü makine mühendisi bir sevgilim olacaktı. ne de çok severdim onu. ah bir de o annesi olmasaydı!
onun bu düşüncelerine her zaman gülmüşümdür. geçmişi geçmişte bırakamazdı bir türlü.
- odtü'nün yemyeşil çimlerinde günümüzü gün ederdik, ebedi bir boşluk içinde. hiçbir zaman anlamazdım neden, niye. hoş anlamama da gerek kalmazdı. çok mutlu olurdum düşünsene. evden kaçardım fırsat buldukça, kim bilir nerelerde kalırdım geceleri.
bunları dinlerken yüzüne baktım. çok hoşlanıyordu bu anlattıklarından. ama hiç kimse emin olamazdı neden hoşnutluk içinde olduğundan. belki de savaşta vurulan askerin yanına koşan arkadaşının o ilk saniyenin on beşte birinde hissettiği şeyi hissediyordur, dedim kendi kendime. belki de gerçekten o zamanlarda da evden kaçacaktı, bilemiyorum. bu onun durak-anıydı ne de olsa.
düşüncelerimi okumuş gibi gülümsedi bana.
- ben o zamanlar da evden kaçardım, sen bilmezsin. onu görmek isterdim hep. geceleri bahçelerine girerdim bir dakika yüzünü görüp sesini duyabilmek için. ama onda korku vardı her zaman, hepsinde olduğu gibi. çok ilginç, şimdi harun tekin olmasaydı ben de mi olmayacaktım?
daha dikkatli baktım ona, o gülümseyişi gördüm yine yüzünde. kimsenin sırrını çözemediği, insanı tedirgin eden o soğuk gülümseme.
- çok güzel gözleri olan bir sevgilim olacaktı o zaman, elimi hiç bırakmayacak olan. ama yok, kesin öyle olmazdı bu hikaye. odtü'lü olurdum ama, orası kesin. be hey gözünü sevdiğimin ankarası! hep gözlerimi kapatırdı. ben de bu ne acaba diye sorardım.
hoşnutluğunun, gülümseyişinin anlamını o anda kavradım. bu yüzden seviyordum onu işte. sanki onayladı beni o anda.
- bence yine de sorardım neden, niye.
o anda başka bir ana gitti aklı.
- ya da bir gün kaldırımda terk edilip kalmasaydım ya da o gece o benimle gelseydi ya da ben o gece her şeyden vazgeçip arkamı dönüp yürümeseydim şu an burada oturuyor olmayacaktım. benimle gelse miydi ki? hiç ağlamasa mıydım acaba bütün o karanlık yol boyunca? bilemiyorum şu an, hiçbir zaman da bilemeyeceğiz, ne yazık.
evet, dedim, çok yazık. başka da bir şey diyemedim, o anlatmıştı zaten anlatmak istediğini sorgusuz sualsiz. bana düşünmek kalmıştı sadece.
- zaman kaybettirir yalnızca, kazandırmaz. çürütür hatta. biz kaybettiklerimizden arta kalanları yaşıyoruz sadece. o halde kaybetmeye bu acele niye?
- gerçekten de yok sanırım, diye karşılık verdi. şu dünyada inandığım bir kaç şeyden biri kelebek etkisidir herhalde.
bir de kuantum fiziği bilse daha mutlu bir insan olabilirdi.
sonra başladı anlatmaya:
- elimdeki kitabı bitirsem de artık, uçamamanın nasıl bir şey olduğunu anlasam. düşünsene; harun tekin var olmasa en basitinden 'o' olmayacaktı hayatımda.
düşünceden düşünceye atlamayı severdi bir şey anlatırken. hoş, insanların dikkatini dağıtmamak için tekdüze konuşmaya özen gösterirdi. ancak; yine de birbiriyle ilgisi yokmuş gibi gözüken cümlelerin bir aşkı olduğuna inanırdı hep.
devam etti sonra:
- o zaman da mükemmel bir hayatım olacaktı. çok iyi bir kariyer planım olacaktı muhakkak. veee tabiki odtü'lü makine mühendisi bir sevgilim olacaktı. ne de çok severdim onu. ah bir de o annesi olmasaydı!
onun bu düşüncelerine her zaman gülmüşümdür. geçmişi geçmişte bırakamazdı bir türlü.
- odtü'nün yemyeşil çimlerinde günümüzü gün ederdik, ebedi bir boşluk içinde. hiçbir zaman anlamazdım neden, niye. hoş anlamama da gerek kalmazdı. çok mutlu olurdum düşünsene. evden kaçardım fırsat buldukça, kim bilir nerelerde kalırdım geceleri.
bunları dinlerken yüzüne baktım. çok hoşlanıyordu bu anlattıklarından. ama hiç kimse emin olamazdı neden hoşnutluk içinde olduğundan. belki de savaşta vurulan askerin yanına koşan arkadaşının o ilk saniyenin on beşte birinde hissettiği şeyi hissediyordur, dedim kendi kendime. belki de gerçekten o zamanlarda da evden kaçacaktı, bilemiyorum. bu onun durak-anıydı ne de olsa.
düşüncelerimi okumuş gibi gülümsedi bana.
- ben o zamanlar da evden kaçardım, sen bilmezsin. onu görmek isterdim hep. geceleri bahçelerine girerdim bir dakika yüzünü görüp sesini duyabilmek için. ama onda korku vardı her zaman, hepsinde olduğu gibi. çok ilginç, şimdi harun tekin olmasaydı ben de mi olmayacaktım?
daha dikkatli baktım ona, o gülümseyişi gördüm yine yüzünde. kimsenin sırrını çözemediği, insanı tedirgin eden o soğuk gülümseme.
- çok güzel gözleri olan bir sevgilim olacaktı o zaman, elimi hiç bırakmayacak olan. ama yok, kesin öyle olmazdı bu hikaye. odtü'lü olurdum ama, orası kesin. be hey gözünü sevdiğimin ankarası! hep gözlerimi kapatırdı. ben de bu ne acaba diye sorardım.
hoşnutluğunun, gülümseyişinin anlamını o anda kavradım. bu yüzden seviyordum onu işte. sanki onayladı beni o anda.
- bence yine de sorardım neden, niye.
o anda başka bir ana gitti aklı.
- ya da bir gün kaldırımda terk edilip kalmasaydım ya da o gece o benimle gelseydi ya da ben o gece her şeyden vazgeçip arkamı dönüp yürümeseydim şu an burada oturuyor olmayacaktım. benimle gelse miydi ki? hiç ağlamasa mıydım acaba bütün o karanlık yol boyunca? bilemiyorum şu an, hiçbir zaman da bilemeyeceğiz, ne yazık.
evet, dedim, çok yazık. başka da bir şey diyemedim, o anlatmıştı zaten anlatmak istediğini sorgusuz sualsiz. bana düşünmek kalmıştı sadece.
- zaman kaybettirir yalnızca, kazandırmaz. çürütür hatta. biz kaybettiklerimizden arta kalanları yaşıyoruz sadece. o halde kaybetmeye bu acele niye?
Çarşamba, Haziran 16, 2010
farklı olanlar onların derdi
arabasını bir türlü park edemeyen şoförler gibiyim. o arabayı her bulduğum deliğe sokmaya çalışıyorum çılgıncasına, girmeyeceğini bile bile. bahçenin ötesindeki arabayı ve şoförü görünce aydınlandım bir anda. dışarıdan nasıl göründüğüme değil de içeride nasıl olduğuma baktım da; kendime acımayalı tam 8 yıl olmuş, vay beee! teşekkür ediyorum bana bu duyguyu bir daha yaşattığınız için.
o zaman 8 yıl önce yaptığım gibi göz yaşlarımı sileyim önce; ne yapıyormuşum ben, diyeyim. nasıl olsa yastıklarda bıraktıkları siyah lekeler kadar bile değeri yok insanların. bende neden değerlensinler ki?
oha be. valla. üzüldüm ve reset attım kendime. o ergen halimle bile daha sağlammışım şu halimden. ne yapıyorum ben yahu? o kapıya git; açılmıyor mu, diğerine git o halde. yav bırak artık, o kapılar açılmayacak hiç. herkesin koyunu bacağı kendine. bırak insanların peşini, 'sevgi dilenme'yi. bırak bir kere de seninkini biri çalsın.
o yee küllerimden doğdum!
o zaman 8 yıl önce yaptığım gibi göz yaşlarımı sileyim önce; ne yapıyormuşum ben, diyeyim. nasıl olsa yastıklarda bıraktıkları siyah lekeler kadar bile değeri yok insanların. bende neden değerlensinler ki?
oha be. valla. üzüldüm ve reset attım kendime. o ergen halimle bile daha sağlammışım şu halimden. ne yapıyorum ben yahu? o kapıya git; açılmıyor mu, diğerine git o halde. yav bırak artık, o kapılar açılmayacak hiç. herkesin koyunu bacağı kendine. bırak insanların peşini, 'sevgi dilenme'yi. bırak bir kere de seninkini biri çalsın.
o yee küllerimden doğdum!
bunlar çağrıştı:
ben aslında varım,
ben biraz malım galiba,
değişmek,
melik the desperate :),
monolog,
yazmak
Pazartesi, Haziran 14, 2010
havada durmadıkça var olmayan kişi
benliğin benliğimi çok zora sokmuuuuşş offfff..
yine sözler verip kimi kandırıyosak sanki
herkes yine aynı herkes
her şey yine aynı her şey
-olacak.
biri gözlerime üflesin.
pff de pffff gidip aydilge dinliyim biraz, postmodernite işte nolcak desin o da bana.
alış artık desin.
yine sözler verip kimi kandırıyosak sanki
herkes yine aynı herkes
her şey yine aynı her şey
-olacak.
biri gözlerime üflesin.
pff de pffff gidip aydilge dinliyim biraz, postmodernite işte nolcak desin o da bana.
alış artık desin.
Pazar, Haziran 06, 2010
uyumazken
..
zaman durdu.
yazamadım, yazamazdım zaten.
ellerim tutuldu sanki, dudaklarım kendime kenet-len-di
öyle bir mutluluk-idi- ki gözler doldu, kalpler attı o anda.
ne de heyecanla çar-par-dı!
yaşam durdu
zamanım doldu
hep bir şeyler vermeye çalıştım si-ze
alan aldı, gerisi boş kaldı
yoksa boş biz miydik?
karıştırdım şimdi
kapanıyor gözlerime dünya
nerede mavi mutluluklar?
zamanım doldu
bizden daha mutluydu, evet
bizden daha mut-lu
idi.
gözler doldu o anda, kalpler attı
bizden daha mut-lu
..
bizse sarhoşuz sonsuzlukta
sonsuzlukta mutluyum
ayılmamak bahane
bahane ayılmamak
ayılmamak bana-ne!
çünkü mutluyuz sonsuzlukta
şarhoşken sonsuzum
mutluyuz sarhoşken
çünkü bir-tek şarhoşken mutluyuz
bu nedenle son-suz-uz!
..sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
kayboluşların şehrinde bir adam var
bütün varlığıyla
-resminin yapılmasını bekleyen.
..
cem adrian,
murat yılmazyıldırım
ve hoşça kal;
sizi seviyorum.
..
bunlar çağrıştı:
ben aslında varım,
biz,
burak,
cücüm,
hayat,
konuşmak,
korku,
şarkı,
şişli,
tercih meselesi,
uyku yazıları,
uzak
we all need to be more content with less
..
sana dokunurken ellerim
içimden tek-bir-şey diledim
içimden, olmayacak tek şeyi diledim
tek-bir-şey-di dileğim
ne de heyecanla çarp-mış-tı!
kapanıyor gözlerime dünya
tuttum ve hapsettim
hapsettim bir sandığa
böylece benimle-idi-
hep yanımda
sandık açılınca gerçek olacaktı
sandık açıldı
gerçek olmadı
dışarı bile çıkmadı
dışarı kadar çıkamayacak-idi-
korkutucuydu çünkü
o kadar korku verici-idi- ki
zamanım doldu
daha azıyla yetindim hep
ama zamanım doldu
bir ömrümü yalnızca...
...geçirebilirdim
hep bir şeyler vermeye çalıştım sa-na
korku değildi yalnızca..
..
sana dokunurken ellerim
içimden tek-bir-şey diledim
içimden, olmayacak tek şeyi diledim
tek-bir-şey-di dileğim
ne de heyecanla çarp-mış-tı!
kapanıyor gözlerime dünya
tuttum ve hapsettim
hapsettim bir sandığa
böylece benimle-idi-
hep yanımda
sandık açılınca gerçek olacaktı
sandık açıldı
gerçek olmadı
dışarı bile çıkmadı
dışarı kadar çıkamayacak-idi-
korkutucuydu çünkü
o kadar korku verici-idi- ki
zamanım doldu
daha azıyla yetindim hep
ama zamanım doldu
hep bir şeyler vermeye çalıştım sa-na
korku değildi yalnızca..
..
bunlar çağrıştı:
ben aslında yoğum,
dilek,
duy beni,
korku,
monolog,
oyun,
öpücük balığı,
şarkı,
şişli,
tercih meselesi,
uyku yazıları,
uzak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)