zaman hakkında anlat biraz da, dedim ona, telafisi olmayan tek şeyden bahset hadi.
- gerçekten de yok sanırım, diye karşılık verdi. şu dünyada inandığım bir kaç şeyden biri kelebek etkisidir herhalde.
bir de kuantum fiziği bilse daha mutlu bir insan olabilirdi.
sonra başladı anlatmaya:
- elimdeki kitabı bitirsem de artık, uçamamanın nasıl bir şey olduğunu anlasam. düşünsene; harun tekin var olmasa en basitinden 'o' olmayacaktı hayatımda.
düşünceden düşünceye atlamayı severdi bir şey anlatırken. hoş, insanların dikkatini dağıtmamak için tekdüze konuşmaya özen gösterirdi. ancak; yine de birbiriyle ilgisi yokmuş gibi gözüken cümlelerin bir aşkı olduğuna inanırdı hep.
devam etti sonra:
- o zaman da mükemmel bir hayatım olacaktı. çok iyi bir kariyer planım olacaktı muhakkak. veee tabiki odtü'lü makine mühendisi bir sevgilim olacaktı. ne de çok severdim onu. ah bir de o annesi olmasaydı!
onun bu düşüncelerine her zaman gülmüşümdür. geçmişi geçmişte bırakamazdı bir türlü.
- odtü'nün yemyeşil çimlerinde günümüzü gün ederdik, ebedi bir boşluk içinde. hiçbir zaman anlamazdım neden, niye. hoş anlamama da gerek kalmazdı. çok mutlu olurdum düşünsene. evden kaçardım fırsat buldukça, kim bilir nerelerde kalırdım geceleri.
bunları dinlerken yüzüne baktım. çok hoşlanıyordu bu anlattıklarından. ama hiç kimse emin olamazdı neden hoşnutluk içinde olduğundan. belki de savaşta vurulan askerin yanına koşan arkadaşının o ilk saniyenin on beşte birinde hissettiği şeyi hissediyordur, dedim kendi kendime. belki de gerçekten o zamanlarda da evden kaçacaktı, bilemiyorum. bu onun durak-anıydı ne de olsa.
düşüncelerimi okumuş gibi gülümsedi bana.
- ben o zamanlar da evden kaçardım, sen bilmezsin. onu görmek isterdim hep. geceleri bahçelerine girerdim bir dakika yüzünü görüp sesini duyabilmek için. ama onda korku vardı her zaman, hepsinde olduğu gibi. çok ilginç, şimdi harun tekin olmasaydı ben de mi olmayacaktım?
daha dikkatli baktım ona, o gülümseyişi gördüm yine yüzünde. kimsenin sırrını çözemediği, insanı tedirgin eden o soğuk gülümseme.
- çok güzel gözleri olan bir sevgilim olacaktı o zaman, elimi hiç bırakmayacak olan. ama yok, kesin öyle olmazdı bu hikaye. odtü'lü olurdum ama, orası kesin. be hey gözünü sevdiğimin ankarası! hep gözlerimi kapatırdı. ben de bu ne acaba diye sorardım.
hoşnutluğunun, gülümseyişinin anlamını o anda kavradım. bu yüzden seviyordum onu işte. sanki onayladı beni o anda.
- bence yine de sorardım neden, niye.
o anda başka bir ana gitti aklı.
- ya da bir gün kaldırımda terk edilip kalmasaydım ya da o gece o benimle gelseydi ya da ben o gece her şeyden vazgeçip arkamı dönüp yürümeseydim şu an burada oturuyor olmayacaktım. benimle gelse miydi ki? hiç ağlamasa mıydım acaba bütün o karanlık yol boyunca? bilemiyorum şu an, hiçbir zaman da bilemeyeceğiz, ne yazık.
evet, dedim, çok yazık. başka da bir şey diyemedim, o anlatmıştı zaten anlatmak istediğini sorgusuz sualsiz. bana düşünmek kalmıştı sadece.
- zaman kaybettirir yalnızca, kazandırmaz. çürütür hatta. biz kaybettiklerimizden arta kalanları yaşıyoruz sadece. o halde kaybetmeye bu acele niye?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder